Eğitim Fakülteleri bu hali ile 1982 yılında kurulmuş ve amaç olarak da öğretmen yetiştirmeyi kendine görev bilmiştir. Bu fakültelerden her yıl binlerce öğretmen adayı mezun oluyor. Her sene katlanarak artan bir yığın olmanın da ötesine geçemiyor.

 

Bölümlere göre ihtiyaç olan öğretmenlerin sayısı ve mezunları karşılaştırdığınızda arada önemli bir dengesizlik olduğunu iddia ediyorum! Atıyorum 9000 İngilizce öğretmeni gerekiyorsa ama atama bekleyen 12000 den fazla insan varsa… Veya 1500 rehberlik öğretmeni gerektiğinde atama bekleyen 1000 kişi varsa daha somut konuşmuş oluruz.

 

Eğitim Fakülteleri bünyesine aldığı her öğrenciye “öğretmen olma garantisi” vermektedir. Fakat bu sözünü tutamadığı gerçeği de ortadadır. Bu fakültelere giren her öğrenci mezun olduğunda öğretmenlik mesleğini hemen icra edeceğini farz etmektedir. Aksi durumda bu fakülteler neden kuruldu ki? Ülkede tüm öğretmen mezunlarını istihdam edecek öğretmen açığı olmadığına göre bu kadar mezun ne olacak? Üstüne üstün bu mezunlar sayısıkatlanarak artmaktadır.

 

Diğer mesele ise öğretmen mezun eden bu fakültelerin ne denli iyi öğretmen mezun ettiği? Herkes bir şeyler öğrenir ama herkes öğretme yeteneğine sahip değildir. Öğretmenin bilgisi dışında önemli olan şey –hatta bana göre daha önemli- anlatma yeteneği, tinsel durumu ve kişiliğidir. Bunca yıl öğrencilik hayatımda topu topu 3-4 taneden fazla doğru düzgün öğretmen ile karşılaşmamışımdır. Kimisi deli gibi sürekli öğrencileri korkutur, kimisi anlatmayı beceremez, kimisinin bilgisi yetersizdir, kimisi de ideolojisini, hayat tarzını aşılama derdi ile gelmiştir vb. Bu tarz öğretmenler bu fakültelerden mezun oluyor ve az değiller.

 

Fakülteler sadece ÖSS’den yeterli puanı alan herkesi kabul ettiğinde iyi-kötü öğretmenler karışık bir şekilde mezun oluyor. Öğretmen aday adayları mülakattan geçmeli ve ruhsal sağlığı ve kişiliği hakkında da sınavlara tabi tutulmalı. Öğretmenlik ayaklar altına düşürülmeyecek kadar kutsal ve önemli bir hayat görevidir (meslek demiyorum bakın). Bu yüzden aday adayları seçimlerinde sık eleyip sıkı dokumak gerekmektedir.

 

Tüm bunlara baktığımızda Eğitim Fakültelerinin derhal kapatılması taraftarıyım. Devlet her sene hangi dalda kaç öğretmen alacağını tespit edip bildirdikten sonra öğrencilerde buna göre Lisans’ın son iki senesinde Eğitimsel Biçimlenme (Pedagojik Formasyon) alarak öğretmenlik eğitimi alabilirler. Elbet bahsettiğim mülakatı geçen öğrenciler için geçerli olmak kaydı ile. Öğretmen ihtiyacı bu sayede de karşılanabilir ama en azından herkes “Ben öğretmen olacağım!” diye Eğitim Fakültelerine yığılmaz, önünü görerek ve özenle seçilip eğitilerek öğretmen olma hakkına sahip olurlar. Biliyorsunuz şu an Lisans öğrencilerinin çoğunun öğretmen olma hakkı var. Bir iki sene önce, Danıştay, Eğitim Fakültelerinin şikâyeti üzerine, iptal edene kadar Lisans son iki sene de Eğitimsel Biçimlenme alabiliyordu. Şimdi gene bitmesini beklemeli. Eğitim Fakültesi ve diğer fakülteler arasındaki bu rekabete son vermek için de güzel olacaktır.