Benim yerimde olsanız bugün ne yazardınız?


Bu, ülkemizde düşüncesini açıkça yazamayan, yüreksiz gazetecilerin sık sık başvurduğu yöntemdir. Böyle gazetecilik olmaz. Oysa haberi veya düşünceyi ucundan da olsa koklattıklarını sanırlar. Okur o sorunun cevabını nereden bilsin? Bu yüzden gazeteye para veriyor. Her şeyi bilen adamları okusun, öğrensin diye... Olaylara ve kişilere vâkıf olsa okur olmaz, gazeteci veya yazar olur. Hele hele gazetenin birinci sayfasında yani manşette okura soru sormak? Bundan daha büyük mantık hatası olamaz. Mesleki hatanın çok ötesinde...
Örneğin seçime iki gün kala diyelim ki gelen araştırma bilgilerine göre AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan tek başına iktidara geliyor. Ama diğer partilerin reaksiyonundan korkan, onlarla göbek bağı olan, ince çıkar hesapları yapan yani işin üçkâğıdına kaçan gazete başlıkta şunu yapar: "AK Parti yine açık ara iktidar olur mu?" Sanki araştırmacı şirket okuru vatandaş gibi davranır. Aynı durum özel yaşam haberlerinde de geçerlidir. "Aralarında bir şey mi var" gibi başlıkları çok görürsünüz. "Fatih Terim tekrar Galatasaray'a geliyor mu" diye başlık atılır bu ülkede. Ya da "Alex, Fenerbahçe'den gidecek mi?" Yaa taraftar nereden bilsin Fatih'i, Alex'in durumunu, babasının oğlu mu ki...
Dediğim gibi bu soru şeklindeki başlıklar veya yazı üslubu ya kendinden emin olmayan korkak gazeteciliğin taktiğidir ya da çıkar hesabını her zaman unutmayan kötü kalpli kişilerin işidir. Onlar zaten çoğu zaman "Durum böyle ama..." diye paragraf açarlar. Hemen yazdıklarının tam tersini hatırlatarak gönül alırlar. "Ama ben kesin iddia etmedim. Senin sözlerini de yayınladım" diyerek kendilerini savunurlar. "Ne var yani. Ben böyle düşünüyorum, böyle biliyorum" diyen delikanlı gazetecinin işi değildir bu oynaklık. Haaa bir de çok önemli bir detay vardır. Telefona asla çıkmaz böyle gazeteciler. Arandıkları zaman ya haftalık izin kullanıyorlardır ya da hasta olup işe gelmemişlerdir. Yakalandıkları zaman da "Yaa ben de bu sabah okudum. Çok üzüldüm. Dün izin yaptım. Haberim olmadığı için gazeteye konmuş. Görsem izin verir miydim" diyerek arkadaşlarını yakarlar. Adam haberi seçen, sayfaya koyan hatta editöre kafasına göre tekrar yazdıran kişidir. Ama suçlu hep gariban muhabir olur. Yazmadığı haber yüzünden öldürülen magazin muhabirleri biliyorum. Yazıhaneye çağrıldılar ve "Bu nasıl yazı" diye kurşunlandılar. Ama o haberi öyle koyanlar... Neyse ilahi adaleti bilir misiniz? Ben çok inanırım...
Şimdi geldim konuya... Neden yazdım bunları. Çünkü aynı işi yapacağım bugün. Okura soru soracağım. "Siz benim yerimde olsanız, bugün şu köşede ne yazardınız" diyeceğim. Hatta başlık atacağım. Çünkü içimden geçenleri bugün yazmak, içimden gelmiyor. Belki kalp kırarım. İkiyüzlü insanları Allah'a havale etmek geçiyor aklımdan, Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti için iki gün önce yazılanlar ile bugün yazılanları karşılaştırıyorum... Ne güzel dedi balkonda, "Helalleşelim" diye...
Bundan daha güzel çağrı olabilir mi? Başbakan hakkındaki düşüncelerimi ve ne istediğimi seçimden önce kaç kez açıkça yazdım. Delikanlıca, yüreğimi ortaya koyarak, hesapsızca...
Galiba bir köşede efendi gibi durmak en iyisi... 2011 seçimleri ülkeme hayırlı olacak, buna inanmıştım, inancım daha da arttı...