Burada Çimilebilini Mi?



Sadede gelelim:

Hemşerilerimizden iki tanesi samimi arkadaş olup Antalya’ya tatile gitmeyi kararlaştırırlar. Hem ikisi de öğretmenliğe yeni atanmış olmanın havası içindedirler. Kanları kaynamaktadır hem. Varırlar Antalya’ya. Varırlar ve hemen denize girmek isterler. Lakin ömürlerinde ilk kez gelmişlerdir Antalya’ya. Ne yapacaklar ne edecekler? Hele denize nasıl girecekler, hiç bilmezler. Altlarında bir tek tumanları vardır onunla da denize girebilecekleri konusunda tereddütleri vardır.

A isimli olan hemşerimiz atılır hemen: “Çimelim.” der B’ye. Öbürü de:

“Çimelim ama tumanımız var ayıp olmaz mı? Burada bununla çimebilir miyiz?”

“Dur bir dakika” der A: “Soralım birilerine!” Orada hâlihazırda bulunan birine sorarlar hemen:

“Gardaş burada tumanla çimili mi ki?” Soruyu anlayamaz karşıdaki ve bizim hemşerinin ne dediğini çözemez. Mal mal bakar ve:

“Anlayamadım!” der. Öbürü hemen karışır işe, güya o daha iyi izah edecek meramını: “Gardaş şimdi burada tumanla çimilinebilini mi, çimilinebilinmi mi?” Adam sinirli bir halde:

“Gidin ne yapıyorsanız yapın be deli misiniz nesiniz yav? Çimmek ne, tuman ne, siz kim, ben kim fesuphanallah!” der ve gider. A ve B adlı mağdurlar ve mazlumlar durumdan kendilerine vazife çıkartıp:

“Ne tırtiklanisin, bilmisen söyle bilmim. Bu kadar afra tafraya sebep ne?” diye söylenirler adam uzaklaştıktan sonra. Bu esnada orada bulunan 50 kg boş şeker çuvallarını görüp alırlar. Tumanlarının üzerine giyebilecek şekilde bıçakla keserler ve çekerler üstlerine. Al sana mayo, al sana şort, al sana orijinal tuman üstü! Suya girdiklerinde çuvallar balon gibi şişmeye başlar. Bizimkiler ise köyden indim şehre haliyle birbirlerine bakarlar. Ve gülmeye başlarlar. Çünkü suyun etkisiyle iyice şişen tuman üstü 50 kiloluk şeker çuvallarının üzerinde şunlar net bir şekilde belirmeye başlamıştır:

“Ön taraf: ERZURUM ŞEKERİ

Arka taraf: NET 50 KG “

Herkes kendi kavramıyla konuşur, kendi ağzıyla konuşur. Kelimeler yöreye hastır, kişiye özeldir. Çözümü kendi içinde arayanlar mutlaka bir çıkış yolu bulur; hatalı da olsa, komik de olsa mutlaka bir çıkış yolu bulur. Gittiğiniz her yere kendinizi götürürsünüz; heybenizde ne varsa azığınızda o olur. Başkası anlamayabilir, idrak edemeyebilir. Lakin siz pasif durursanız, ölü olursanız, lal kesilirseniz kaybedersiniz.

Bisküvi poşetlerinin ya da benzerlerinin kutularının üzerinde uyarıcı bir ifade vardır: “Buradan Açınız” diye. Kırmızı şeridi tutup çektiğiniz gibi çorap söküğü gibi açılıverir kutu ya da poşet. İşte “Buradan açınız” diye bir yazıyı kutusundan söküp arkadaşının kutusuna (burayı bipliyorum) yapıştıran ve onun fark etmediği bu hale saatlerce gülen bir muzır adamı düşünün. Memleket keyifli, mutlu, bahtiyar gözüküyor esasen öyle değil. Gülme başlamışsa o memlekette dertler artmış demektir.

Keşke son günlerde cereyan eden onca olumsuz durumun düzelmesi içinde ‘Buradan açınız’ şeklinde bir kırmızı şerit olsaydı. Ve çekip kırmız şeridi memleketi selamete kavuşturabilseydik.

Müfettiş gelmiştir, bir kurumu denetliyor. Bir ara seslenir personele: “Tuvalet nerede?” diye. Hasan Efendi hemen tuvalete kadar götürür beyefendiyi. Ve şunu hatırlatır:

“Sakın Beyefendi sakın! İçeride sağ taraftaki ibriği kullanmayın. Sol taraftakini kullanın.” diye. (Sağ taraftaki ibriğe çamaşır suyu koymuştur.) Müfettiş Bey içeri girer işini yaparken bir sol taraftaki ibriğe bakar bir sağ taraftakine lakin çözemez işin sırrını! Hasan Efendi neden böyle dedi diye düşünür. Alelacele çıkar tuvaletten Çıktığında sorar hemen:

“Ne diye sağ taraftaki ibriğe dokunma!” dedin. “Merak ettim cevaplar mısın bunu?” Hasan Efendi de gururlu ve kibirli bir halde: “Beyefendi bırakın, burada da o kadar ağırlığımız olsun.” der. Her horoz kendi çöplüğünde çöpçülük yapar pardon öter.

Ninenin biri yolculuğa çıkar giderken de şoförün tam arkasına oturur. Nine sıcakkanlılıkla sorar:

“Yavrum leblebi yer misin?” Şoför de: “Yerim teyzeciğim!” der. Bir iki derken epey leblebi olur. En sonunda şoför sorar: “Ya Teyze, bunlar biraz yaş mı?” Nine de der ki: “Oğlum dişlerim yok, şekerini emim sonra sana verim.”Şoför kaskatı kesilmiştir. Kaza geliyorum demez.

İşte dostlar şekeri yenen o kadar leblebi verildi ki yurduma fark ettiğimizde yediğimizle kaldık. El ise şekerini yemiştir.