Demokrasi Kokusu


Şehirlerarası çalışan, kablosuz interneti, canlı radyo yayınlarını alabilen sistemi, video bantlarından film izleme imkanları sunan teknolojik yeteneklerine sahip konforlu firmanın otobüsü İstanbul’dan hareket ediyor.

Klima sistemin serinlettiği yolculara kolonlardan güzel sesli bir kadın firma adına “hoş geldiniz” diyor. Sonra da varış yerine kadar izlenecek güzergah ve verilecek hizmetleri sıralıyor.

Ardından beş yıldızlı otellerin barlarında görebileceğiniz şıklıktaki muavin-garson su servisine başlıyor. Servisin arkası kesilmiyor. Çay, kahve, meşrubat, kuru pasta, kek, çikolata, gofret yüklü ayakları tekerlekli servis aracı ile ikram bombardımanı başlıyor.

Her şey çok güzel…

Ama küçük bir sorun var: Servisi yapan delikanlının yakaları kırık şık gömleği, boynundaki papyonu, düğmelerinin üzerinde siyah şeridi ve siyah pantolonu ile asla uyumlu olmayan bir ter kokusu otobüsün içini kaplıyor.

Kıyafet güzel ama fazla sefer yüzünden çabuk kirleniyor. Yedeği de yok. Çocuk ne yapsın? Çaresiz işine devam ediyor.

Uzaktan bakılınca görüntü dört dörtlük…

Tıpkı Türkiye’nin parlamenter demokratik sistemi gibi… Her şeyi var. Çok partili genel ve yerel seçimler zamanında yapılıyor. Hükümetler sorunsuz kurulabiliyor. Muhalefetin eleştiri özgürlüğü sınırsız… Özgür (!) medya istediğini yazıp söyleyebiliyor.

Bunların hepsi uzaktan bakıldığında görülebiliyor. Onun için Batı ülkelerinde Türkiye’ye karşı büyük bir takdir dalgası etkisini sürdürüyor.

Yakına gelindiğinde, hatta içinde yaşandığında ise durum “biraz” farklılaşıyor. Aynı konforlu otobüs firmasının başarılı gibi görünen düzenlemesi gibi: Keskin ter kokusu güzel olan diğer hizmetlerin içine ediyor!

Özetlemek gerekirse, iki kelime yeterlidir:

-Demokrasimiz ter kokuyor!



Ayıları değil dozerleri…

Erzurum’un İspir ilçesine bağlı Yeşilyurt köyünde bayram sevinci iki kişinin ölümüyle yasa dönüştü.

İspir İlçe Milli Eğitim Müdürü Ömer Yılmaz (54) dut toplarken bir boz ayının saldırısına uğrayarak hayatını kaybetti. Aynı ayı bir süre sonra da Miyase Yılmaz’a saldırıp öldürdüğü haberlerde yer aldı.

Şimdi bütün köyün erkekleri seferberlik halinde bu “katil ayı”yı öldürmek için ormanlarda devriye geziyorlar.

Bir günde iki ayı saldırısı bölge tarihinde çok sık görülen bir vaka değil. Hele ayıların insanlara yönelik saldırıları, konu hakkında bilgisi olanlar tarafından da normal karşılanmıyor.

Çünkü ayılar zorda kalmadıkça saldırmayan hayvanlar olarak biliniyor. Dağ köylerinde yaşayanlar ayı ile kurt kıyaslaması yaparlarken şöyle derler:

-Kurt muzır hayvandır, koyun sürüsüne girdiğinde kırk koyunu boğazlar birini alır gider. Ayı ise sadece bir tane alır ve gider!

Ayrıca ayılar insanlardan çekinirler, insanların bulunduğu yerlere yaklaşmamaya özen gösterirler.

Bir ayının ortalama yaşam alanı 60-75 kilometrekarelik bölgeyi kapsıyor. Kış uykusuna yatacağı zaman ise bu bölgenin 50 ile 75 kilometre uzağına gidiyor.

Ayılar yüzyıllardır yaşam alanlarını genişletmiyorlar. Ama onların yaşam alanları giderek daralıyor. Özellikle son yıllarda “HES Çılgınlığı” orman içlerini küçük sanayi sitelerine çevirdi. Her yerde motor sesi, dozer gürültüsü, hafriyat kamyonlarının uğultusu var.

Ayılar kimseye bulaşmazlar, muzır değillerdir. Bütün büyük muzırlıkları gözlerini para hırsı bürümüş insanlar yapıyor.

Yeşilyurt Köylülerine başsağlığı dilerken esas hedefin “katil ayı” değil, ayıları çıldırtanlar olduğunun altı çizilmelidir. Yüzyıllardır İspir dağlarında ayılarla insanlar birbirlerini taciz etmeden huzur içinde yaşadılar.

Dağ köylüleri için yapılacak en iyi operasyon şimdiki sürek avı olamaz:

-Kendi yaşam alanlarındaki ayıları vurmayın. Onları çıldırtan dozerleri, kamyonları, iş makinelerini görün!!!