Erdoğan’la özgürlüğün sınırı!



Özgürlüğün sınırı... Hassas bir meseledir. Nereden çekilecek bu sınır? Kim, nasıl çekecek?
Hele bu mesele siyasetçilere, başbakanlara kalırsa daha hassas, daha netameli bir hal alır.
Ne zamanki bir iktidar sahibi, “Özgürlüğün de bir sınırı vardır” diye konuşmaya başlarsa ben huylanırım.
Ne zamanki bir başbakan, “Özgürlükler sınırsız değildir” demeye başlarsa, gıcık kapar rahatsız olurum.
Kötü anılar canlanır.
Darbe dönemlerini hatırlarım.
Hep özgürlüklerin günah keçisi ilan edildiği, öncelikle özgürlüklerin tırpanlanarak eleştirinin susturulduğu o devirler bir korku filmi gibi gözümün önünden geçer gider.
Pazar gecesi Kanal D’de Mehmet Ali Birand’ın sorularını yanıtlarken Başbakan Erdoğan öyle dedi:
“Özgürlükler sınırsız değildir!”
Nuray Mert’le ilgili söyledi bunu.
Nuray Mert sivri dillidir.
Düşündüğünü evirip çevirmeden zank diye söyler ve yazar. Ben de o sivri dilden ara sıra nasibimi almışımdır.
Aynı düşünmek zorunda değiliz.
Nuray Mert’le Tayyip Erdoğan da farklı bakabilir politikanın hallerine. İkisi birbirine ters düşebilir.
Son zamanlarda düşüyorlar da.
Olabilir.
Ama burada, Başbakanlık koltuğunda oturan siyasetçi eğer üslubuna ince ayar yapamazsa...
Gözdağı veren, hatta tehdide varan bir üslupla yazarın üstüne giderse...
Bununla da yetinmez, bir de şöyle derse:
“Özgürlükler sınırsız değildir.”
İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Bir iktidar sahibinin, bir başbakanın iki dudağının arasından bu söz çıktı mı, bize de dur bakalım demek düşer.
Kaygılanırız.
Çünkü bu söz masum değildir.
Siyasal iktidar canibinden özgürlüklerin sınırsız olmadığına dair sözler işitilmeye başlandığı vakit, demokrasi konusunda tehlike çanları çalıyor demektir.
Abartıyor muyum?
Hayır, tecrübeyle sabittir bu.
Çok yaşadık bunları...
Yalnız bizde değil, bütün demokrasilerde yaşandı.
Bir noktayı bir kez daha belirtmek isterim. 2007 seçim döneminin Erdoğan’ıyla 2011’in Erdoğan’ı arasında ciddi farklar dikkati çekiyor.
Demokrasi, özgürlük, kimlik ve Kürt sorunu, asker ve siyaset konularında daha muhafazakârlaşmış, yer yer daha gerilemiş bir Erdoğan var 2011’in seçim sahnesinde.
Evet öyle.
Demokrasiyi ileriye götürmek konusunda çok fazla yutkunan...
Özgürlükleri sınırlamayı kafasına takan...
Kılıçdaroğlu’nun Aleviliğini bile seçim malzemesi yapabilen...
Kürt meselesinin ince ayar gerektiren konularına kaçamak yaklaşan...
Askerle siyaset ilişkisine taşlar yerli yerine oturdu gözüyle bakabilen, hatta -pazar gecesi Mehmet Ali Birand’a dediği gibi- Genelkurmay’ın Savunma Bakanlığı’na bağlanmasını bile artık zamansız bulmaya başlayan...
Ya da örneğin önceki seçimlerde kendisini desteklemiş olan ciddi The Economist dergisi, bu kez Kılıçdaroğlu CHP’sini işaret edince hiç yakışık almayan, olmadık tepkiler gösterebilen...
Bugün bütün bunları düşünen bir Erdoğan’ın 2007’nin Erdoğan’ı olmadığı açıktır.
Yarın ne olacak?
12 Haziran sonrası değişir mi?
Bilemiyorum.
Ama benim bugün için çektiğim ve beni ne yazık ki fazla heyecanlandırmayan fotoğraf budur.