Gazetecinin günah manşetleri



Ertuğrul Özkök Pazar günü gündem yaratacağını peşin olarak bilmenin kurnazlığı içinde şöyle diyordu:



“Taşlanacaksam eğer ilk taşı hiç manşet günahı olmayan atsın!”



Şahane bir cümle…



Var mı günah manşetsiz bir medya kulu?



Efendim mesele şu: Paris’te Ahmet Kaya’nın mezarını ziyaret eden hazret bir anlamda günah çıkarıyor, Ahmet’i sevdiğini şarkılarını hala büyük bir keyifle dinlediğini belirtiyor. Sonra da aralarındaki meseleyi(!) hiç bilmeyenlerin katiyen anlayamayacakları bir şekilde açıklıyor:



“…sonra aramıza o tatsız manşet girdi!”



1990’ları bilmeyen o günün çocukları, bugünün gençleri bundan ne anlayabilirler ki? Oysa işin doğrusunu bilenler hemen hatırlıyorlar:



“Vay şerefsiz!”



Ahmet Kaya Magazin Gazetecileri Gecesinde sahneye çıkmış “Kürtçe bir kaset yapacağım” demişti. Birden üzerine çatal, bıçak yağmuru başladı. İlk çatalı da Serdar Ortaç’ın attığını buraya not düşelim.



Olayı ele alan Hürriyet günün kabaran milliyetçiliğine yelken açarak yukarıdaki manşetle katkı yapmıştı. Bu manşet Ahmet Kaya’ya karşı başlatılan toplumsal linç kampanyasının işaret fişeği oldu.



Ahmet yurt dışına kendini zor attı… Tıpkı Nazım Hikmet’in 1951’deki ruh hali içinde memleketini terk etmek zorunda kaldı.



Sonra genç yaşında yorgun kalbi dayanamadı bu hunharlıklara ve hasretlere… Şarkılarını, türkülerini bırakıp çekip gitti.



Özkök, Ahmet Kaya’nın ölümünde dolaylı bir şekilde pay sahibidir. Elbette üzülebilir, pişman da olmuş olabilir. Herkesin “insan” olabileceği çağları vardır. Demek ki Özkök’ün de o vakitleri gelmiş. İyi, güzel…



Ama onun elinin altından çıkan tek “günah manşeti” Ahmet Kaya’nınki midir?



Mesela 28 Şubat Süreci diye adlandırılan o kabus günlerinde (25 Nisan 1998) tarihli Hürriyet’in manşeti ne olacak?



“Sakık’tan dehşet itiraflar…”



Çevik Bir veErol Özkasnak tarafından kaleme alındığı sonradan ortaya çıkan sahte belgeleri Hürriyet ve Sabah gazeteleri manşetten yayınlamıştı. İHD Genel Başkanı Akın Birdal açık hedef olarak gösteriliyordu. Apo dermiş ki; Akın Birdal benim tabancamdır!



27 Nisan’da Akın Birdal’a soruşturma açıldı. Tam 12 Mayıs 1998 günü Akın Birdal İHD Merkezinde kurşun yağmuruna tutuldu,13 kurşun yarasıyla ölümün eşiğinden döndü. Sağ eli tutmaz durumda kaldı. Sosyalist bir Fransız doktorun yoğun çabaları sayesinde bugün el sıkabilir hale geldi. Ama kalabalık bir toplulukta beş kişiden sonra sağ eli her sıkıldığında yüzüne bir acı oturuyor, çünkü canı yanmaya başlıyor.



Acaba günah manşetleri şefi Özkök, Ahmet Kaya’nın mezarına gittiği ruh haliyle bir de Akın Birdal’ın yanına gidebilir mi?



Sıkılmadan onun sağ elini sıkabilir mi?







- - -