“Gıt gıt gıdaak
Yumurtam sıcaak
İnanmazsan gel de baak
Önce bal bozuldu şimdi ise tavuk
İnanmazsan kansere baak.”
Halk ölüyor hem de çatır çatır ölüyor.
Göz göre göre ölüyor yok, göz köre köre ölüyor.
Hastalıklar o biçim arttı ülkemde. Seç beğen al gibi ne yazık ki!
Kanser mi istiyorsun istemediğin kadar çok hem de çeşit çeşit…
Ne tür bir ölüm istiyorsun sen onu söyle? Ölüm pazarı kuruluyor ülkemde. Çarşıda pazarda ölüm üzerine en güzel, en renkli, en kokulu, en hormonlu gıdalar üretiliyor. Ve kendi paranla ölüyorsun. Ne hüzünlü bir durum.
Seç beğen al gibi ne yazık ki! Kanser mi istiyorsun istemediğin kadar çok hem de çeşit çeşit…
Hastalıklara bakın bir zahmet:
Lenfoma...
Kemik İliği Kanseri...
Her nevi tümör...
Meme Kanseri...
Kız çocuklarında erken adet görme...
Kız çocuklarında aşırı tüylenme...
Erkek çocuklarda göğüs büyümesi... Vesaire vesaire… Daha sayamadığımız onca illet musallat olmuş insanıma. Durup dururken ortaya çıkmıyor bu dertler; tane tane yumurta, dilim dilim sebze meyve, but but tavuk, kaşık kaşık bal, litre litre yağ, şişe şişe süt, kutu kutu yoğurttan oluyor. Tadı bozulmayan ne kaldı? İçine bir nevi edilmeyen nemiz kaldı?
Bir röportaj okudum bir kısmını alıyorum tamamını bulup okuyun size zahmet.
Mine Şenocaklı / Vatan 04 Nisan 2012
“İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar: 'Biliyorum canınız sıkılacak, yüreğiniz kabaracak, üzüleceksiniz ama gerçekleri öğrenmeniz lazım. Daha yumurtadan çıkar çıkmaz civcive antibiyotik veriliyor. Kemikleri gelişmesin, sadece et yapsın diye... Tavuklar tarladaki patatesler gibi hiç kıpırdamadan yetiştiriliyor. Bıraksanız bile kıpırdayamıyorlar... Elinize aldığınızda kemikleri kırılıyor... Bu inanılmaz bir vicdansızlık... Sonra, görüyoruz her gün gencecik bir kadın meme kanserine yakalanıyor. Büyük olasılıkla daha sağlıklı diye sık sık tavuk yiyorlardır.'
Çok hazin bir örnek. 10 yaşındaki kızının bacaklarında tüylenme sorunu başlamış. Doktor doktor dolaştırıp bir sonuç alamayınca, “Ya biz bu çocuğa ne yediriyoruz ki böyle oluyor.” demişler. Ve geldikleri nokta yumurta olmuş. “Her gün bir yumurta veriyorduk, yumurtayı kestik ve tüylenme geçti. Ondan sonra organik yumurtaya döndük, bir sorun kalmadı” diyor.
— Yumurtada ne var ki?
—Günde iki-üç defa yumurtlatabilmek için tavuğa mutlaka bir şey yapmak zorundasınız. Çünkü bu kadar yumurtlama hayvanın doğasının dışında bir şey.
— O yüzden kız çocukları erken adet görmeye başladı, erkek çocukların göğüsleri büyüyor.”
Tüylerim diken diken oldu bunu okuyunca.
Sebze ve meyvelere daha değinmiyorum bile. Seradan çıkıp yolda habire büyüyen sebze ve meyvelerden. Ondan sonracığıma üç kuruş kazanayım diye halkın anasını ağlatanlar var ülkemde.
Bakın arkadaşım anlatmıştı.
Tanıdık birinden sebze alıyordum güvenilir diye. Bir gün öğrencim olan tanıdığın
çocuğunu çağırdım ve ona şunu sordum: —Allah aşkına, bize sattığınız sebzeleri sizlerde evde tüketiyor musunuz? diye
Cevap: —Hayır hocam biz kendimiz için ayrı yetiştiriyoruz.
“Gıt gıt gıdaak
Yumurtam sıcaak
İnanmazsan gel de baak
Önce bal bozuldu şimdi ise tavuk
İnanmazsan kansere baak.” Takdir sizin.
Bunu yapanlar kendi canlarını ve kendi çocuklarını düşünerek yetiştirsin ve öyle sürsün piyasaya.
Bunu yapanlar bu ülkede yaşıyor. İnsan hayatıyla oynuyorlar.
Terörden dahi beter bir durum. Terörün neden ve nereden geldiğini hesap edebiliyorsun. Lakin pirincin içindeki beyaz taşı hesap edemiyorsun işte.
Halkın sağlığıyla oynayanları kuş gribi vakasında olduğu gibi yekten imha etmeliyiz.
Üç kuruş daha fazla kazanayım diye zirai her türlü ilaca yüklenen insanları ibreti âlem olsun diye yaftalayıp pazar pazar dolaştırmalı tıka basa hormonlu nevaleyle bunların ağzını doldurmalıyız.
Allah korkusu yok bunlarda.
Can korkusu başkasında.
Ve memleketin tamamını hormonlu bir hıyar kokusu sarıyor çaktırmadan.
Belli ki bunu üretenler bir yerlerini kesmiş farkında olmadan.
Be hey Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz adam! Senin de canın var eşinin de çocuğunun da hakeza bizlerin de. Buyur o zaman aynı sofraya ailecek tıkınalım hormonlu bir yemek sofrasında. Kendi ellerinle üretmiş olduğun envai hastalığı zıkkımlanalım habire.
Seninki can da bizim ki patlıcan mı?
“Gıt gıdak
Artık bu ülkeden gidak.”