Hukuk dışılığı haber veren hainler!
Yeni olan, artık sağır sultanın bile duyduklarının en üst düzeyde itirafı. Çevrenize kulak kabarttığınızda, ifade edilenleri bizzat yaşamış çok insanla karşılaşıyorsunuz. Mesela, "Mayın döşemeye gelen birlik dönüşte kendi mayınına basarak zayiat verdi." dedi birisi. Görev yaptığı karakolu anlatan bir diğeri; "Karakol çukurdaydı. Teröristler silahı bırakın, kaya yuvarlasa kaybımız büyük olurdu." diye tamamladı. "Eğitimsizlik, disiplin zafiyeti, askerlik dışındaki işlerle uğraşmadan dolayı odaklanamama..." gibi özeleştiriler malumun ilamıydı.
Koşaner'in hamaset edebiyatı yerine gerçekçi tespitleri mesai arkadaşlarıyla paylaşması, biraz sevindirici. Kafasını kuma sokmadığını anlıyoruz. Ancak araya sıkıştırdığı cümleler ve konumu olumlu havayı bitiriyor. Kastım şu: Koşaner, Kemal Derviş gibi bir sabah uçakla ülkeye gelmiş değil. Genelkurmay başkanlığından önce Kara Kuvvetleri'ne komuta etti. Ondan önce de Jandarma Genel Komutanı'ydı. Yani terörle mücadelenin iki önemli unsurunu sevk ve idare etti. "Bu tespitleri o günlerde niye yapmadınız, yaptıysanız neden tedbir almadınız?" soru ve sorgusuna muhatap olmalı.
İki generalin terfisi için karargâhı ayağa kaldıranlar, hükümete kafa tutup istifa edenler, kendi kurşunumuzla alnından vurulan askerin hukukunu müdafaa adına ne yapmışlar acaba? İnsansız hava araçlarından yararlanılmayışından yakınırken, görüntüye giren teröristleri çoban sanan komutanın terfi alması için gösterdikleri direnişi kutsaması çelişki değil mi? OYAK'ın vergiden muaf olarak kalması uğruna verdikleri mücadeleyi, karakolların ıslahı konusunda da sergileyebilmişler mi?
Ses kayıtlarında terörle mücadele dışında güncel konularla ilgili de ifşaatlar var. "Yasa ve yönetmeliğin dışında hareket ettik. Hep böyle olacak zannettik. Ama maalesef içimizde hainler çıktı. Maalesef onu da bulamıyoruz. Yasaların yönetmeliklerin dışında hareket ettik. Bazen etmemiz gerekiyordu bazı dönemlerde. Ama bunu yol yaptık, hep öyle olacak zannettik. Öyle devam ettik ve hakkımız olmayan bazı imkânları kullandık. Halen de var. Onlar da karşımıza çıkacak. Bir de maalesef içimizde, maalesef bizim içimizde, maalesef helal süt emmemiş arkadaşlarımız da çıktı. Maalesef onu da bulamıyoruz. Belki birkaç kişi. Neticede maalesef çok malzeme vermişiz." Yukarıdaki cümleler için yorum yapmaya gerek dahi yok. "Kanun dışına çıktık. Hep öyle olacak sandık." itirafı terör konusundaki ifşaatlar kadar çarpıcı.
Gerçeklerin hukuk önüne çıkmasına vesile olan TSK mensuplarına 'hain' gözüyle bakması konuşmanın temel çelişkilerinden. Anlaşıldığı kadarıyla 'hukuka saygı' gönüllü bir tercih değil; mecburiyet. Mümkün olsa eski düzenin devamı arzu ediliyor. Bakışlar üzerimizde, her falso sızıyor endişesi duyulmasa; hukuk çok da dert edilmeyecek. Aynı psikoloji Balyoz Darbe Davası'yla ilgili sözlere de yansıyor. Yine sızdıranın peşindeler ve engel olamayışlarına hayıflanıyorlar. Bu arada Balyoz savunucularına kötü haber, uzun değerlendirmeler arasında onları rahatlatacak tek kelime çıkmıyor. Aksine imhadan söz ediliyor. "Öyle planlar nasıl dışarı çıkar, namerde çok malzeme verdik." sitemleri akılda kalıyor. Buradaki 'namert' de yargı oluyor herhalde... Konuşmalar içinde en ilgimi çeken bölümler 12 Eylül referandumuyla getirilen sivil denetim mekanizmalarına yapılan atıflar. Ombudsman, epey tedirgin etmiş. Samimi 'hayır'cıların kulakları çınlasın.