Nurişler OdaTV'yi alsaydı?



İddianameyi eleştiren veya alaya alan gazetecilerin önemli kısmı mesleki dayanışma saikiyle hareket ediyor. Herkes darbenin askerlerin tek başına yaptığı bir eylem olmadığını, sivillerin yardım ve yataklığını sağlamadan hayata geçemeyeceğini kabul ediyor. Ama iş konunun somutlaşmasına gelince, askerlerden daha savunmacı mesleki dayanışma refleksleri gösteriyoruz.

Darbecilerin kamuoyunu ikna etmeden harekete geçmediği muhkem kaziye halinde biliniyor. 12 Eylülcülerin tabiriyle 'şartların olgunlaşması' gerekiyor. Kamuoyunun kıvam tutması için yapılan kara propaganda faaliyetlerini gazetecilikten ayrıştırmak zorundayız. Savcılar, OdaTV'de gazetecilik kılıfı altında yargılanan bir terör örgütünün amaçları doğrultusunda yayın yapıldığını ileri sürüyor. Ergenekon'un genel ve özel amaçlarını gerçekleştirmek üzere kalem oynatıldığını; bununla yetinilmeyip ana muhalefet partisine müdahale etmek, televizyonunu ele geçirmek için şantaj yapmak gibi gazetecilikle bağdaşmayan işlere girişildiğini söylüyor. Suçlamayı sadece sitede yayınlanan haberlerden hareketle yapmıyorlar. Öyle olsa güçlü biçimde 'niyet okuyuculuğu' ile suçlanırlardı. Hâlbuki savcılar, baskınlarda ele geçen dokümanlarla delillendirerek bu sonuca varıyor. Bir örnek verelim: "Çiçek, Genkur Bana Sahip Çıkmıyor, Konuşacam Diyormuş, Doğan Abi Üzerinden İletildi, Kızı İle Görüş. Yalçın Hoca'nın Haberal ile irtibatı teknik sebeplerle aksıyor, çözüm? Avukat üzerinden görüş. Tlf mail yok." Hangi medya patronu, çalıştırdığı gazetecilerden birine 'Dursun Çiçek konuşacakmış, kızıyla görüşün susturun' talimatı verebilir? Verirse bu normal bir gazetecilik faaliyeti olur mu? Davanın tutuklu sanığı ile tutuksuz sanığı arasındaki irtibatın aksaması bir internet sitesi sahibinin sorunu mudur? Çözmek sitede çalışan 'gazeteci'lerin görevi midir? 'Vay Soner Yalçın OdaTv'ye talimat vermiş' diye yazan gazetecilerin bu cümlelere bir açıklaması olabilir mi?

Ergenekon'un genel amaçlarına yönelik faaliyetler olarak zikredilen "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik; TSK'yı darbe yapmaya teşvik etmek" gibi kısımları bir yana özel amaç bence burada ön plana çıkıyor. Nedir o özel amaç: Yargılamayı sonuçsuz bırakarak örgütü kurtarmak. "Başlatılan yargı sürecinde karşı tarafın elde ettiği delillerin boşa çıkarılması, değersizleştirilmesi ve normalleştirilmesi adına savunma makamlarının geliştirmekte oldukları argümanlar kullanılmalıdır. (...) Güçlü tez ve delillerle karşı karşıya kalındığında, konunun ekseni değiştirilmeli, gri ve kara propaganda unsurları etkin bir şekilde kullanılmalıdır. (...) Davayı yürüten kurumlara yönelik kamuoyu desteğini kırmak için, gerek kurumsal gerekse bireysel düzeyde yıpratılmaları ve güvenilirliklerinin zedelenmesi gerekmektedir." Cümleleri sanıkların, 'virüs gönderilerek bilgisayarımıza yerleştirildi' dediği metinden. Sanıklar söz konusu metnin suç unsurları içerdiğini kabul etmiş oluyor. Bilgisayarlarda çıkan farklı metinler, strateji belgesindeki talimatlara uygun taktik açılımları işaret ediyor. Mesela "Ülke elden gidiyor teması devamlı olarak işlenmelidir. Davaların menfi sonuçlanması durumunda Cumhuriyet'in kazanımlarının kaybedileceği yazılı ve görsel medyadaki vatansever unsurlar tarafından sürekli işlenmelidir. (...) Elde edilen dokümanlar öncelikle muvazzaf personele daha sonra İnternet haber siteleri ve e-posta yoluyla geniş halk kitlelerine ulaştırılmalıdır. Nihai hedef tüm davalardan beraat olmalıdır."

Yargılamaları sabote etmek üzere yargıç ve savcılara dönük tehdit ve iftiralar basın hürriyeti kapsamında değerlendirilip, 'kötü gazetecilik' diye geçiştirilecek cinsten değil. Yargılamalarda görev yapan kamu görevlileriyle ilgili suçlamalarda hiçbir ölçü gözetilmiyor. Bunların illegal bir örgütlenmenin mensupları olduğu iftirası yetmiyormuş gibi, yabancı istihbarat örgütlerinin maşalığını yaptığı öne sürülüyor. Davayı ve iddianameyi eleştirmek demokratik hak ama hâkim ve savcılara örgütlü suç isnat etmek veya vatan hainliği ile suçlamak demokrasi değil. Bunu emir ve talimatla yapmak ise örgüt suçu... Hâkim ve savcıları silahla tehdit etmekle, bu şekilde karalamak arasında ne fark var? Nuriş kardeşler OdaTV'yi satın alıp oradan davalarına bakan yargıç ve savcılara tehditlerini savursaydı, gazetecilik mi diyecektik?