Maskelerin ardına saklanan insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Kimiz biz? O maskelerin ardında ne gizli? Gerçek benliğimizi göstermekten korkanlar mı, yoksa başkalarının gözünde “olması gereken” kişiyi oynamaya çalışanlar mı? Ne yazık ki, maskelerin ağırlığı altında ezilenler, olduğumuz gibi görünemeyenler ve bu yüzden olmadığı gibi yaşamaya çalışanlar.
Her gün birileri, daha çok sevilmek, kabul edilmek, beğenilmek için kendi benliğini bir kenara bırakıp bir rol üstleniyor. Bu roller, bu sahte gülüşler, insanın ruhunda derin izler bırakıyor. Bir kimliğin ağırlığını taşımak, insanın özgürlüğünü sınırlıyor; gerçek duygularını bastırmak zorunda kalan her kalp, bir gün patlamaya hazır bir volkan haline geliyor. Hayat, maskelerin ardında saklanacak kadar uzun değil. Kendimize dürüst olmalı, olduğumuz gibi görünmekten korkmamalıyız. Çünkü, içimizde saklı acıların en güzel iyileştirici gücü, dürüstçe yüzleştiğimiz anlarda ortaya çıkar.
Bir gün, Alanya'nın sokaklarında dolaşırken yaşlı bir kadınla tanıştım. Gözleri hayatın yorgunluğunu ve bilgeliğini taşıyan, tatlı bir kadındı. İsmi Seher Teyze’ydi. Hafifçe sararmış bir defterle oturuyordu. Yanına yaklaştım, sıcak bir gülümsemeyle selamlaştık. Beni yanına davet etti ve hikayesini paylaşmaya başladı.
Seher Teyze, hayatının büyük kısmını Alanya 'da geçirmişti. “Gençliğimde,” diye başladı, “aşkı, mutluluğu, başarıyı hep başkalarının gözünde aradım. Mütevazı bir köyde büyüdüm ama hep etrafımın benden beklediği kişi oldum. ‘Mükemmel eş,’ dediler, ‘ideal anne,’ dediler. Fedakar bir arkadaş... Ancak kimse, yüreğimin derinliklerinde yatan acıları bilmedi. Eşimle yaşadığım sessiz kavgalar, çocuklarıma duyduğum derin kaygılar... Tüm bunları içime atıyordum. Kimseye hissettirmedim; çevreme güçlü ve mutlu görünmek için maskeler taktım. Zamanla bu maskeler, beni gerçek benliğimden uzaklaştırdı.”
“Her sabah, kocama ve çocuklarıma gülümsediğimde, içimdeki fırtınaları bastırıyordum. Onları üzmemek için hep güçlü görünmeliydim, yoksa onlar da dağılırdı.” Bir gün, artık bu yükü daha fazla taşıyamayacağını anlamış. Uzun ve sessiz bir geceydi. Yastığa başını koyduğunda, gözlerinden süzülen yaşlar içindeki acıları gün yüzüne çıkarmış. “O gece,” dedi, “artık saklayacak gücüm kalmamıştı.” Eşine ve çocuklarına tüm hislerini anlatmaya karar vermiş. “İçimdeki fırtınaları paylaştım,” diye ekledi. Ama korktuğunun aksine, ailesi onu yargılamamış; aksine, sevgiyle kucaklamışlar. Seher Teyze, maskesini çıkarıp gerçek benliğiyle barışmanın hafifliğini hissetmiş.
“O anlarda hissettiğim rahatlamayı, hafifliği tarif edemem,” dedi. “O güne kadar kendimi korumak için taktığım maskelerin altında ezilmişim. Gerçek benliğimle, tüm kırılganlığım ve acılarımla kabul edilmek, beni özgürleştirdi.”
Seher Teyze’nin hikayesi, hepimize şunu hatırlatıyor: Gerçek benliğimizle, yaralarımızla, kırılganlıklarımızla var olmak, en büyük cesaret. Duygularımızı saklamak, sadece bizi değil, sevdiklerimizi de gerçek bir bağdan mahrum bırakıyor. Maskeler ardında yaşamaya çalışmak, ruhumuzu karanlık bir odada kilitlemekten başka bir şey değil.
Kendimize ve sevdiklerimize dürüst olalım. Maskeler ardına saklanacak kadar kısa bir ömrümüz var. Gerçek benliğimizle barışmak, bizi özgürleştirir ve gerçek mutluluğu bulmamızı sağlar. Seher Teyze’nin yaşadığı gibi, gerçeği paylaşmak, en güçlü bağları yaratır. Hayatın gerçek tadını, maskeleri çıkarıp kendimiz olduğumuzda alırız.
Başkalarının kul hakkına girerek, onlara yapmadıkları birşeyleri yapmış gibi gösteren, iftira atan ve bu iftiraların neticesinde bir kişinin yada kişilerin umutları ile oynayan Maskeliler!!!!
Maskelerinizi çıkartıp özünüze dönmeniz dileği ile.. Çünkü İlahi adalet maske tanımaz..
Sağlıcakla...