Silvan kırılma noktası
Diyarbakır’ın Silvan ilçesi kırsalında 14 Temmuz günü meydana gelen “13 şehitli” operasyon bir anda Türkiye’yi günümüzden alıp geçmişe savurdu. Kana kan intikam milliyetçiliği son derece hızlı biçimde hortladı.
Olayın meydana geliş biçimi, sonuçlarının gölgesine doğru itiliverdi. Savaştan beslenen akbabaların gür sesi ortalığı bir anda kaplayıverdi:
-13 şehit var, susun!
AKP’nin çiçeği burnunda İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, kendisine sorulan“el bombası yangın çıkartır mı?” sorusuna yanıt verirken anlaşılması kolay olmayan bir mantıkla dedi ki:
-Netice itibarıyla yanmışlar, sebebini araştırmak bir şey ifade etmiyor!!!
Niye etmesin ki?
Devletin yaptığı açıklamalar kamuoyunu tatmin etmiyorsa susup oturacak mıyız? 12 Eylül döneminde işkencede ölen sanıklar için “orta zekalı” basın açıklamaları yapılırdı:
-Kafasını duvarlara vura vura öldü!
O zaman kamuoyu anlardı ki, sanık kaba dayak sonucu işkenceyle öldürülmüştür!
Daha yakın örnekleri de var… Dağlıca karakol baskınının tek başına PKK birliği tarafından “başarılmadığı” daha sonra Taraf gazetesinin yayını ile ortaya çıkmıştı. Tıpkı, altı askerin PKK mayınları ile değil bizzat TSK’nın döşediği mayınlar sonucu öldüğü “resmen” kabul edildi.
Ama ilk açıklamalar böyle değildi?!!
Resmi açıklamalara nasıl ve neden inanalım ki?
Hele Silvan saldırısının ardından gelen devlete eskisi gibi çeki-düzen verme nutuklarına bakınca sanki böylesi bir “fırsat” kollanıyormuş havası kendini daha fazla hissettiriyor.
Adını açıklamayan bir eski komutan bütün yayın çizgisini AKP karşıtlığına oturtmuş bir gazeteye şöyle diyordu:
-Operasyon için asker validen izin almak mecburiyetinde kalıyor!
Söz konusu vali sanki Türkiye Cumhuriyeti’nin o şehirdeki en üst mülki amiri değilmiş gibi bir algı kendiliğinden ortaya çıkıyor. Bu bir eski döneme özlem değil mi?
1991’de Mardin Valisi Yahya Gür’ün Başbakan Süleyman Demirel’e sorduğu soruyu hatırlayalım:
-Efendim bölgede askeri otorite mi sivil otoriteye bağlı, sivil otorite mi askeri otoriteye bağlı?
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, resmen bağlı olduğu başbakanın yanında izin bile istemeden Vali Gür’ü şöyle haşlayabiliyordu:
-Öhööö dili sürçtü!!!
Oysa Vali’yi böyle cesur soruya yönelten Demirel bir gün önce Diyarbakır’da yaptığı ilk bakanlar kurulu toplantısında demişti ki:
-Kürt realitesini tanıyoruz!
Güreş’in başbakan huzurunda attığı fırça Kürt realitesini bir gün sonra silip atmıştı. Başbakan da dilini yutmuş oturmuştu.
AKP de yüzde 50 çoğunluğuna karşın dilini yutarsa bölgede kimin konuşacağı kendiliğinden belli olmaz mı?
Ülke yeniden 1990’ların kan banyosu ortamına çekilmek isteniyor. Bu yüzden aklı başında olan herkes şunu görüyor:
-Silvan bir kırılma noktasıdır!