Sevgili okurlarımız, bölüm 1 yazmamızın sebebi biraz uzun oldu ve uzun olunca sıkılıp oyumayacağınız düşündüğüm için 3 bölümde yani 3 günde, yayılayacağım çünkü, bu konular aslında daha da uzun yazılabilcek hatta uzun proğramlar yapılabilecek bir konu ve tam alaşılması gerekir, dolayısı ile skılımadan okumak gerekir. Türkiye'nin dizi dünyasındaki gelişmelerini değerlendirmek istiyorum. Ancak, bu konuşmaların arka planındaki gerçeklere odaklanarak farklı bir bakış açısı sunabilir miyiz, işte bunu görmek istiyorum. Öncelikle, televizyon dizilerimizin geldiği noktaya bir göz atalım. Akşam veya gündüz, televizyonun karşısına geçin ve izleyin; dizilerin içeriği, işlediği konular ne durumda?
Benim şahsi düşünceme göre, şu anda yayınlanan dizilerin birçoğu birbirinden bağımsız, anlam verilemeyen yapımlar. İzlemeye değer hiçbir dizi bulunmuyor. Toplumun yapısına uygun olup olmadığına gelince, gazeteler neden haber yapar? İlk olarak, insanlara olan bitenleri haber vermek, bilgilendirmek amacı güderler. Ardından da bu bilgileri alarak neler olduğunu görmelerini sağlarlar.
İnsanların iletişim için kullanabileceği üç tür hafıza vardır. İşitsel hafıza, radyoyu içerir; görsel hafıza, gazete ve dergileri içerir; son olarak, hem işitsel hem de görsel olarak etkili olan televizyon. Yani, toplumu etkileyecek bir şey yapacaksanız, en etkilisi televizyondur. Bu, bilinç altına iki türlü kodlama yapabileceğiniz anlamına gelir. İşte burada ortaya çıkan sonuç, toplumu zehirleyenlerin, televizyonu kullanarak bunu gerçekleştirdikleri.
Gün içinde yayınlanan dizilere bir göz atın; her türlü entrika, yasadışı olay, aldatma, dolandırma, ihanet, aile içi şiddet ve namussuzluk gibi her şey mevcut. Bu kadar bilinç altı kodlama ve yönlendirme ile toplumdan ne beklenir ki? Dizilerden daha fazla bekleyebilir miyiz? Dizilerin ötesine geçerek, Türk kültürüne uygun olmayan yemek programları ile misafirperverlik, tevazu ve hoşgörü gibi değerleri de yıkma çabası göze çarpıyor. DEVAMI VAR..