Uzun tutukluluk ve uluslararası sözleşmeler


Kaynak, önceki Yargıtay Başkanları’ndan farklı olarak, önceki günkü törende, uzun tutukluluğun uzun yargılamadan kaynaklandığını ve başlı başına bir sorun olmadığını dile getirdi. Kaynak, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan ve 31 Aralık 2010’da yapılan değişikliğin bu sorunları gidermek için yeterli olduğunu, asıl uzun yargılama sürelerinin kısaltılması için çaba harcanması gerektiğini belirtti. Kaynak’ın, bu konuda tartışma yaratacak öneriler sunduğu da gazetelere yansıdı. Barolar Birliği Başkanı Coşar ise Ceza Muhakemesi Kanunu’nda gösterilen yasal sınırların KCK ve Ergenekon gibi davalarda şimdiden aşıldığını belirterek, uzun tutukluluk sürelerini bir “ayıp” olarak niteledi ve hükümetten bu ayıbın sonlandırılmasını istedi.

Uluslararası sözleşmeler
Sadece tutuklama tedbirinin gereksiz biçimde kullanımının değil, gerektiği hallerde bu tedbire başvurmamanın da sakıncalı olduğunu belirterek, alışılmadık bir görüntü çizen Kaynak’ın görüşleriyle başlayan tartışmaya dün uzun yıllar avukatlık ve Adalet Bakanlığı yapmış TBMM Başkanı Cemil Çiçek de katıldı. Çiçek, çok daha geniş bir bakış açısıyla, soruna evrensel normlarla yaklaşmak gerektiğini söyledi ve hâkimlere de bunu tavsiye etti.
Somut davalarla ilgili geçmişten bugüne yorum yapmama geleneğini sürdüren Çiçek, bir prensip olarak uygulanması gerektiğini belirterek, şu görüşleri dile getirdi:
“Tutukluluk bir tedbirdir, mahkûmiyet değildir. Sadece Türk Ceza Hukuku’nu değil, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeleri de göz önüne alın. Anayasanın 90. maddesi hak ve özgürlüklerle ilgili anlaşmaları iç hukukun parçası yapmıştır. Üstelik kanunlarla bu sözleşmeler arasında aykırılık olunca, sözleşmeler öncelik taşır. Her hukukçu normlar hiyerarşisini bilir. Hangi normların öncelikli olduğunu bilir. Tüm kamuoyunun olduğu gibi, bizim de beklentimiz, bu davaların bir an önce sonuçlandırılmasıdır.”

Anayasa 90
Anayasanın 90. maddesi, yasalarla, uluslararası sözleşmelerin çeliştiği durumlarda, sözleşme hükümlerinin üstün olduğunu içeriyor. Bu hüküm, hiçbir yasal değişiklik yapmadan, ileri standartların mahkemelerce uygulanmasını olanaklı kılıyor.
Hükümetin de yargıya yönelik en önemli şikâyeti, anayasadaki bu hükmün esas alınmaması, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümleri ve AİHM kararları tersini söylerken, dar ve katı yorumlarla hareket etmesiydi. Çiçek de tartışmalara bu bakış açısıyla yaklaşıyor. Evrensel standartlar söz konusuyken, kısır tartışmalarla vakit harcanmaması gerektiğine işaret ediyor.

Yeni dönem
Hükümetin de hem uzun yargılama, hem uzun tutukluluk hem de telefon dinlemeleri konusundaki sorunlardan rahatsızlık duyduğu ve çözüm önerileri geliştirmeye çalıştığı biliniyor. Adalet Bakanı Sadullah Ergin de kısa süre önce, “Yasadan ve uygulamadan kaynaklı sorunlara ilişkin, uzun tutukluluğa ilişkin iddialar, gözaltı, yakalama uygulamalarında birtakım çalışmalarımız var” diyerek, yeni dönemde, bu konuda TBMM’ye bir taslak gönderileceğinin mesajını verdi. Bu çalışma, son 4 yıla damgasını vuran tüm tartışmaları sonlandırabileceği gibi, bundan sonra da temel ilkelerin yorumla esnetilemeyecek biçimde belirlenmesi için bir şans olabilir.