Yeni anayasada uzlaşma, dağda sessizlik!



Şu sıralar, 12 Haziran sonrası kulaklara en çok çalınan sözcük uzlaşma ya da yeni anayasa için uzlaşma...
Tayyip Erdoğan, muhalefetin kapısını çalacağını, sivil toplumla diyalog kanalları açacağını söylüyor.
Ve ekliyor:
“Kılıçdaroğlu’nun da kapısını çalacağım.”
Kılıçdaroğlu’ndan da yanıt gecikmiyor:
“Kapım açık!”
BDP’den, hatta MHP’den gelen ilk sinyaller de olumsuz sayılmaz uzlaşmayla ilgili olarak...
Kısacası:
12 Haziran sonrası öylesine bir hava oluşuyor ki, tüm gelişmeler fena halde kızışmış olan siyasetin soğumaya bırakılmak istendiğini gösteriyor.
Olması gereken budur.
‘Kutuplaşma’yı bir yerde frenlemek ve geriletmek lazım. Herkesin burun deliklerinin gevşemesi gerekiyor. Başka çare yok, eğer barış ve istikrar diyorsak...
Bu bakımdan en büyük görev, başta Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm siyasi liderlere düşüyor.
Malum, böyle bir uzlaşma kapısını açmak sadece kuru temennilerle olmaz, olamaz.
Bunun için yeni anayasaya ilişkin somut önerilerin taraflarca masaya yatırılması ve ince ayar gerektiren bazı konuların sabırla, iyi niyetle tartışılması gerekir.
Sabır, zaman demektir.
Zamana şans tanımaktır.
Bir noktanın iyi anlaşılması lazım.
Eğer yeni anayasa konusunda hakikaten samimiysek, Kürt sorununa dokunmayan bir anayasanın yeni olamayacağını çok iyi bilmeliyiz.
Kürt sorununda barış kapısını açabilen, sorunun silah ve şiddetle bağını koparabilen bir anayasa ancak yeni sıfatına layık olur.
Vatandaşlık tanımını doğru yapan, anadilde eğitimin önünü kapatmayan, güçlü yerel yönetimlerin önünü açabilen, askerle siyaset ilişkisine demokrasi açısından artık nihai noktaları koyabilen bir anayasa ancak yeni olabilir.
Erdoğan’ın kampanya dili bu açılardan umut verici değildi. Ama 12 Haziran gecesi yaptığı balkon konuşması umutları yeniden tazeledi.
Kılıçdaroğlu zaten kampanya boyunca Kürt meselesinde barış için her türlü fedakârlığa hazır olduğunu yinelemişti.
Peki, BDP ne yapacak?
Parlamentoya 36 milletvekilinden oluşan bir grup sokarak büyük bir başarıya imza atan BDP, siyaset meydanında uç vermeye başlayan bu uzlaşma ortamına yabancı kalamaz, kalmamalıdır.
İlkelerden vazgeçmek değildir bu. Ama siyaset zamana endekslidir. Her şey bir anda olmaz.
Mümkün olanı yapabilme sanatı derler siyaset için... Kürt liderlerin de bu noktayı gözardı edeceklerini sanmıyorum.
BDP kendi ilkelerine, öncelikli isteklerine hiç kuşkusuz sahip çıkacaktır. Ama aynı zamanda siyasetin bir diyalog, uzlaşma ve tahammül sanatı olduğunu unutmayacaktır.
Siyasetin bu yanını artık çok iyi öğrenmiş olan taraflardan biri Öcalan’dır.
1970’lerin dağlarından, 2000’lerin İmralı’sına giden o uzun, o kahırlı çizgiyi çekebilen bir Apo, belki de barış için en önemli oyuncudur bugün sahnede olan.
Uzun lafın kısası:
Siyaseti soğutmak şart!
Ya da belki en iyisi bu yazıyı bir sloganla bitirmek:
Yeni anayasada uzlaşma olsun, dağda silahlar sussun!
Seçim notlarının dördüncüsü yarın.