Yunanistan ve Suriye'ye bakın sonra düşünün...


Bu beni ilgilendirmez. Ama geçmişi iyi biliyorsanız, perde arkasını bile yorumluyorsanız yaşlılıkta her şey size batar. Cahile, aptala, araştırmayana, çok okumayana, öğrenmeyen tembele kafayı takarsınız. Sanırım huysuz ihtiyarlık bundan oluyor.
Hemen, günün mana ve önemini anlatan bir örnek vereyim. Bildiğiniz gibi ülkemizde laf üretmek ve engellemek konusunda istikrarın simgesi olan Cumhuriyet Halk Partisi, sadece muhalefet olup ortalığı karıştırmaktan hoşlanıyor. İktidar olup üretmek işine gelmiyor. İnsan yoruluyor çalışırken. Oysa çalışmak yerine daha kolay vatan görevleri! var. Her şeye çamur atmak, değişik taktikler ile birilerini üzmek çok daha keyifli (!) değil mi? 'Hadi gel sen yap' veya 'Nasıl olmalı' denilince de resmen kaçıyor. Her neyse bunları artık hepimiz biliyoruz ama geçmişi unutmak resmen vicdansızlık. Bu ülkeyi daha iki yıl öncesine kadar TBMM ve hükümet değil resmen Yüksek Yargı yönetmedi mi? Bu gerçeği kim inkar edebilir, kim unutabilir? Cumhurbaşkanı seçiminden tutun, Anayasa maddelerinin değişmesine dek her konuda son sözü Anayasa Mahkemesi söyledi. Genelkurmay ve CHP ile ortak çalışarak. Siyasi partilerin kapatılması Yargıtay başsavcılarının isteği ile olmadı mı? Milyonlarca Türk vatandaşın oyları hiçe sayılmadı mı? Şiir okuyan bir politikacı hapse atılmadı mı? Hatta daha da ileri gideyim. Cübbelerini sırtına geçirip yola çıkan hukuk profesörleri orduyu yönetime çağırmadı mı? Üniversite öğrencilerinin sokağa çıktığı ilk gün, yani 28 Nisan 1960 tarihinde ben ilkokul beşinci sınıf öğrencisi idim. Ama İstanbul Üniversitesi Rektörü Ord. Prof. Sıddık Sami Onar'ı gazetelerden tanırdım. Yürüyüş yapan o prof'lar 27 Mayıs askeri darbesinden sonra nereye gittiler? Askeri mahkeme Başbakan Adnan Menderes'i darağacında asarken ne CHP'liler ne de Prof'lar sesini çıkardı.
O CHP'liler şimdi Türk milletine yargı dersi veriyor. 'Bağımsız olmalı. Politikaya hiç bulaşmamalı' diyorlar. Tabii ki dedikleri doğru. Ama bunu iktidar hesapları yaparken ve darbecileri savunurken değil, halk için söylemeleri gerekiyordu. Bir ara Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay üyelerini, pop şarkıcıları kadar iyi tanıyorduk. Hele bir onursal başkan vardı ki... Cumhurbaşkanından forslu idi. Yasaları, yargı reformunu savunanlar, milletvekili adaylarını seçerken bugünleri hesap etmişti. Şimdilerde masum hakim ve savcıları zan altında bırakacaklarını... Çünkü ceza yasalarını senden benden daha iyi biliyorlar. Ortalığı karıştıracak kaos ortamı uzmanı kişiler onlar. Komşuları açlık tehlikesi yaşarken Türkiye'nin kalkınma hızı yüzde 12'ye varmış. Bu onları çok rahatsız ediyor. Kimi üniversitedeki masum öğrenciyi, kimi dağdaki eli silahlı genci avucundan kaçırmaktan korkuyor. O gençler bir gün uyanacak ve gerçekleri görecek.
Size şunu önereceğim. TV'yi açın haberlerde iki komşu ülke Yunanistan ile Suriye'deki olayları izleyin. Her şeyi anlatır o görüntülerin ardındaki nedenler... Biri ekonomik kriz, biri diktatör yani özgürlük için. Yatıp kalkıp dua edelim yüce Allah'a.
Yarın mafyanın sokak sokak paylaştığı eski İstanbul'u, polisini ve korku içindeki yaşamı anlatacağım. Bugün özgürlük hakkında atıp tutanlar öğrensin diye. Hele polisi insan haklarını çiğnemekle suçlayanlar... Türkiye son 8 yılda nereden nereye geldi bilsinler ki öyle konuşsunlar...