Şahin Alpay Hoca'nın açtığı kapıdan ben de devam etmek istiyorum. Tarihî bir seçimin kapısındayız. Abartı sayabilirsiniz belki ama en önemli seçimin 12 Haziran olduğunu düşünüyorum.

1950, 61 ve 83 gibi demokrasinin dönüm noktalarında yapılanları zihnimin bir köşesinde tutarak söylüyorum bunu. 22 Temmuz 2007 sandığında, cumhurbaşkanı seçtirmemek üzere sistemi kilitleyen bürokratik oligarşiye atılan okkalı tokadın bilincinde olarak iddia ediyorum. 'Peki, 12 Haziran'ı böylesine önemli kılan nedir?' diye soracak olursanız; ilk defa sivil anayasa yapma fırsatı derim. Evet, siyasî istikrar da kıymetlidir. 2002'den önceki 20 yılda hükümetlerin ömrünün bir buçuk yıla düşmesi elbette üzücüydü. Yönetilemeyen ülkenin ekonomik faturasının büyük krizler olduğunu unutmadım. Sabah uyandığımızda hem ülke hem de fert bazında yarı yarıya fakirleşmemizi de göz ardı etmiyorum. Hepsine rağmen ille de anayasa diyorum.

Bugüne kadar ara rejim dönemlerinde hazırlanmış, millete dayatılmış anayasalarla yönetildik. Anayasaları sakatlayan sadece yapılış şekli de değil. Muhteva, usuldeki sakatlıklara rahmet okutacak nitelikte. Periyodik darbelerde mengenenin dişlerinin biraz daha sıkılmış olmasına ve milletin nefes alamaz hale gelmesine itirazım var. Egemenliği milletten gasp edip 'kurumlar eliyle' kullandıran vesayetçi düzeni değiştirmeliyiz. Milleti, kendi hakkındaki kararı veremeyecek acuzeler olarak görüp başına vâsi tayin eden ılımlı darbecileri de; halkı hain görüp devlete sızmasını engellemeye çalışan militanları da tasfiye etmeliyiz. Anayasanın sözüyle yetinmeyip ruhuna da sadakat isteyen muğlâklığı reddetmeliyiz. O muğlâklık ki bürokratik oligarşiye sınırsız hareket alanı sağlıyor. "Yüzde 47 değil 87 de olsa fark etmez" şeklinde millet iradesiyle alay eden had bilmezlerden kurtulmalıyız. Aldığımız her ekmekte ödediğimiz vergiyle, gerektiğinde döktüğümüz kanımızla vatanın gerçek sahipleriyiz. Devlet de bizim için, bize hizmet etmek üzere var. Maaşlarını ödediğimiz memurların başımıza kral kesilmesinden bıktık. Gayrimeşru iktidarlarını sürdürmek adına kayıkçı kavgası yapan derin çetelerin devrinin bittiğini görmek arzusundayız. O kayıkçı kavgalarında çocuklarımız ölmesin istiyoruz.

Saydıklarımın ancak yeni ve sivil bir anayasayla mümkün olduğuna inanıyorum. Lunaparklarda çocukların oynadığı bir oyun var. Kafasını çıkarana tokmakla vurarak puan kazanıyorsun. 61 Anayasası ile sistemin can damarlarına yerleştirilen vesayet kurumları aynen böyle; tam birini hallettim diye sevinirken iki tanesi dil çıkarıp dalga geçiyor. Seçim arefesinde Yüksek Seçim Kurulu'nun yaptığı aynen böyleydi.

'Sivil anayasa için güvencen nedir?' sorularına 'millet ve demokrasi' cevabı veriyorum. Bu toplum şimdiye kadar sandıktan hep sağduyulu sonuçlar çıkardı. Darbecilerin tehditlerine pabuç bırakmadı; ilk seçimlerde cuntalara gereken dersi verdi. Demokrasi, yani bir sonraki adımda halkın karşısına çıkıp hesap verme mecburiyeti en büyük güvencemiz. Yerel ve genel seçimlere bir de cumhurbaşkanını halkın seçmesi eklenince ortalama iki yılda bir sandık sınavı geliyor. Halk, geçmişte hangi hizmetleri yaparsa yapsın beklentilerini karşılayamayan partinin gözünün yaşına bakmıyor. Siyasî tarihin tozlu rafları böyle parti ve liderlerle dolu. Halktan sivil anayasa sözüyle oy toplayanlar, 'çizdim oynamıyorum' mızıkçılığı yapamaz. Yaparsa da bedelini öder, dünya bir günlük değil. Sivil ve demokrat anayasayı yapacak parlamentoyu oluşturmak üzere oyumu kullanacağım. Tek parti iktidarının lokomotifliğinde anayasa şansımız olduğu kanaatindeyim. Çok parçalı Meclis dönemlerinde rutin çalışmaların bile sekteye uğradığı, bütçe çıkaramaz hale geldiğimiz düşünülürse, anayasa yapmanın imkânsızlığı anlaşılır. Bu son şansımız olabilir.