Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker çok zorlu bir dönemin ardından emekliye ayrıldı. Görevinin zorluğu daha seçilme sürecinden belliydi. Gerçeker, 95. oylamada seçilmişti.
12 Eylül öncesinde TBMM'deki cumhurbaşkanlığı turlarını hatırlatan yorucu bir seçim yaşanmıştı Yargıtay'da. Yüksek Mahkeme haftalarca süren başkanlık oylamaları ile yorulmuştu. Fiziki yorgunluğun ötesinde psikolojik bezginlik had safhadaydı.
Gerçeker'in kişiliğinden kaynaklanan dinginliğe kurumun ihtiyacı vardı. Terör suçlarına bakan ve en kritik dairelerden olan 9. Ceza'nın iki dönem başkanlığını yapan Gerçeker'i bekleyen zorluklar, seçim yorgunluğuyla sınırlı değildi. Biriken dosyalarla her geçen gün biraz tıkanan ve adalet dağıtamaz hale gelen yapı ıslah edilmeliydi. Bunun için kurumun yapması gerekenler kadar yasama ve yürütmenin üzerine düşenler de vardı. Başkan'ın diğer erklerle eşgüdüm sağlaması gerekiyordu. Bırakın eşgüdümü, birbirinin muarızı gibi atışmaların yaşandığı vasatta sağduyulu seslere ihtiyaç vardı.
Gerçeker taraftan ziyade arabulucu gibi davranmayı seçti. O tercih hem kurum içindeki çatlakları onardı, hem de yasama ve yürütmeye uzlaşma zemini sundu. Gerçeker, Yargıtay'ın haklarını savunurken bile objektifliği ve hâkim duruşunu korumaya çalıştı. Yargıtay adına sarf ettiği sert sözler veya yasamanın konumunu teslim eden açıklamalar hepsi bütün olarak ele alındığında hakiki porteye sahip olabiliriz. Ötesi körlerin fil tarifine benzer.
Gerçeker, göreve başladığı günlerde yaptığı "Türkiye'de rejim tehlikesi görmüyorum." açıklamasında suni gerilimlerin rüzgârıyla kahramanlaşmaya çalışan bazı meslektaşlarından ayrışacağı mesajını verdi. "Hâkimler olarak bazı şeyleri az söylemek durumundayız. Temel ilkeleri kendi yetki ve sorumluluklarımızla değerlendirmek zorundayız. Hâkimler başka kurumlarla ilişki kurmuş kişiler ve politikacılar gibi konuşmamalı." yine o günkü cümleleriydi. Gerçeker, yargının alanını sonuna kadar savunurken, diğer erklerin yetkilerine saygılı olmaktan geri durmadı. İlk günlerinde TCK 301 değişiklikleri konuşuluyordu. Görevinin sonuna doğru referandumda kabul edilen anayasa değişiklikleri tartışılıyordu. İkisine de aynı tavrı sergiledi: "Görüşlerimizi dile getiririz ama yasamanın verdiği karara saygı duyarız. Çıkan düzenlemeyi uygulamakla yükümlüyüz."
Gözden kaçan önemli ayrıntılar da vardı konuşmalarında. Mesela 'yargı bağımsızlığı' lobisinin yüksek sesliliğine rağmen Gerçeker, "Tarafsızlık olmadan bağımsızlık olması mümkün değildir." diyebilmişti. Yine Adli Yıl açılışında denk gelince "Ramazan ayının bütün insanlığa barış, sevgi ve mutluluk getirmesini dileyerek" konuşmasına başlamasını önemli bulmuştum. Gerçeker iyi izlerle ayrılıyor. Emekli başkanların 'onursal' sıfatıyla anılmasına hep itiraz ettim ama Gerçeker'i bu şekilde anabilirim.