SANAT…İNSAN…POLİTİKA…
Filozofların neredeyse tamamı anlatımlarını teknik bir dil ile gerçekleştirmiştir. Düşündükleri ile bir yaşam felsefesi oluşturmayı amaçlamışlardır. Fakat en etkili felsefe anlatımları sanat yoluyla halka ulaşanlardı. Platon hikaye şeklinde yazmış, bir başkası şiirsel bir dille, kimisi de roman. Nietzsche, Kafka, Marx ve niceleri. Tüm aforizmalarını sanatla kaynaştırıp halka öyle aktarmışlar. Avrupa da bu şekilde bir hayat ve politika yaşamı kuruldu.
Tabii ki her toplumun kendine has bir yapısı var. Bizler entelektüel derinliği olan, bilgili insanları dinlemek ve onların düşüncelerinin üzerine koyarak ilerleme yolunu seçmedik, seçemedik belki de seçtirilmedik. Hayat ise seçimini yapanların ve bedelini ödeyenlerin arenasıdır. Ülkemizde niteliksiz sanat, niteliksiz siyaset doğal olarak aynı ölçüde insan ilişkilerini üretti.
Sürekli kaliteli sanatın ne olduğu tartışılır. Herkes farklı bir cevap verir kendince. Benim cevabım biraz daha farklı. Tiyatronun ilk örnekleri Kral oyunlarıdır. Kralın çöküşü, Kral olmak gibi konular. Şu anda televizyona bağımlı olduğumuzdan daha bağımlıydı halk tiyatroya. O dönemde kilise yönetimi tiyatro oynamayı, yazmayı ve hatta izlemeyi yasakladı. Bu yasağa uymayanları da aforoz ettiler. Halk pes etmedi tiyatro oynamaya, yazmaya, izlemeye devam etti. Din adamları bu durumla baş edemeyeceğini anlayınca toplantı üzerine toplantılar yapıp oyunları kilisede oynatmaya karar verdiler. Sanki kilise halkın sesine kulak vermiş gibi görünüyordu ve herkes çok mutluydu. Oyunlar kilisede oynanmaya başladıktan sonra konularında değişimler başladı. Daha önce Kral üzerine yapılan oyunların yerini; cennet, cehennem, Tanrı ve Tanrısızlık aldı. Bu olay Her güç değişiminde sanatında içeriğinin değişmesinin ilk örnekleriydi diyebiliriz.
Kapitalizm ile beraber tüketim dönemine girince yine konular değişti. Yani kaliteli sanat nedir sorusunun cevabını şöyle verebiliriz. Yaşadığımız topluma hükmeden sistemin yetiştirdiği aydınların beğendiği sanat kaliteli sanattır. Bu yüzden toplumlar kalitelerini sanat ile yarıştırır.
Biz nasıl bir toplumuz? Bakıyorum sanatımızda, politikamızda, sporumuzda hiçbir kalite yok çünkü insanımızda yok. Az sayıda olanlar varsa da; seslerini duyuran ve duyan yok!
Giderek daha kötü olmaya başladı. Bilgisizliğin doğru kabul edildiği, kendini eğitmiş insanları ötekileştiren, kötü sanatı iyi olarak kabul eden, yeteneği değil şöhreti yücelten tuhaf bir düzen kurulmaya başladı. Atatürk’ü tanımadan Atatürkçü olanlar, Dinimizi bilmeden anlatanlar, öğrenmeden öğretenler imparatorluğuna döndü dünyamız. Şimdi size Demokrasi ve çoğunluk her zaman haklıdır sözü ne düşündürüyor. Bence; Demokrasi halkın kendi kendini kandırmasıdır.
Seçimler başlıyor ve bitiyor. Birileri seviniyor, birileri üzülüyor ben sadece gülüyorum...
Filozofların neredeyse tamamı anlatımlarını teknik bir dil ile gerçekleştirmiştir. Düşündükleri ile bir yaşam felsefesi oluşturmayı amaçlamışlardır. Fakat en etkili felsefe anlatımları sanat yoluyla halka ulaşanlardı. Platon hikaye şeklinde yazmış, bir başkası şiirsel bir dille, kimisi de roman. Nietzsche, Kafka, Marx ve niceleri. Tüm aforizmalarını sanatla kaynaştırıp halka öyle aktarmışlar. Avrupa da bu şekilde bir hayat ve politika yaşamı kuruldu.
Tabii ki her toplumun kendine has bir yapısı var. Bizler entelektüel derinliği olan, bilgili insanları dinlemek ve onların düşüncelerinin üzerine koyarak ilerleme yolunu seçmedik, seçemedik belki de seçtirilmedik. Hayat ise seçimini yapanların ve bedelini ödeyenlerin arenasıdır. Ülkemizde niteliksiz sanat, niteliksiz siyaset doğal olarak aynı ölçüde insan ilişkilerini üretti.
Sürekli kaliteli sanatın ne olduğu tartışılır. Herkes farklı bir cevap verir kendince. Benim cevabım biraz daha farklı. Tiyatronun ilk örnekleri Kral oyunlarıdır. Kralın çöküşü, Kral olmak gibi konular. Şu anda televizyona bağımlı olduğumuzdan daha bağımlıydı halk tiyatroya. O dönemde kilise yönetimi tiyatro oynamayı, yazmayı ve hatta izlemeyi yasakladı. Bu yasağa uymayanları da aforoz ettiler. Halk pes etmedi tiyatro oynamaya, yazmaya, izlemeye devam etti. Din adamları bu durumla baş edemeyeceğini anlayınca toplantı üzerine toplantılar yapıp oyunları kilisede oynatmaya karar verdiler. Sanki kilise halkın sesine kulak vermiş gibi görünüyordu ve herkes çok mutluydu. Oyunlar kilisede oynanmaya başladıktan sonra konularında değişimler başladı. Daha önce Kral üzerine yapılan oyunların yerini; cennet, cehennem, Tanrı ve Tanrısızlık aldı. Bu olay Her güç değişiminde sanatında içeriğinin değişmesinin ilk örnekleriydi diyebiliriz.
Kapitalizm ile beraber tüketim dönemine girince yine konular değişti. Yani kaliteli sanat nedir sorusunun cevabını şöyle verebiliriz. Yaşadığımız topluma hükmeden sistemin yetiştirdiği aydınların beğendiği sanat kaliteli sanattır. Bu yüzden toplumlar kalitelerini sanat ile yarıştırır.
Biz nasıl bir toplumuz? Bakıyorum sanatımızda, politikamızda, sporumuzda hiçbir kalite yok çünkü insanımızda yok. Az sayıda olanlar varsa da; seslerini duyuran ve duyan yok!
Giderek daha kötü olmaya başladı. Bilgisizliğin doğru kabul edildiği, kendini eğitmiş insanları ötekileştiren, kötü sanatı iyi olarak kabul eden, yeteneği değil şöhreti yücelten tuhaf bir düzen kurulmaya başladı. Atatürk’ü tanımadan Atatürkçü olanlar, Dinimizi bilmeden anlatanlar, öğrenmeden öğretenler imparatorluğuna döndü dünyamız. Şimdi size Demokrasi ve çoğunluk her zaman haklıdır sözü ne düşündürüyor. Bence; Demokrasi halkın kendi kendini kandırmasıdır.
Seçimler başlıyor ve bitiyor. Birileri seviniyor, birileri üzülüyor ben sadece gülüyorum...