Ak Parti, CHP ve BDP’nin 12 Haziran sonrası yeni bir anayasa için TBMM çatısı altında diyalog kanalları açarak bir uzlaşma platformu yaratmaları bir numaralı öncelik olmalı!
Seçim sonrası gündemin başına oturacak konuların arasında ‘Kürt sorunu’nun ağırlıklı yeri var.
Acaba ne yapmalı?
Ne yapmalı ki, sorun barışçı bir raya otursun?
Ne yapmalı ki, sorunla şiddet ve silahın bağı koparılsın?
Ne yapmalı ki, dağın yolu kapansın?
Ne yapmalı ki, PKK dağdan insin?
Ne yapmalı ki, kan ve gözyaşı akmasın?
Bu ‘ne yapmalı’ sorularıyla ilgili olarak Tayyip Erdoğan’ın seçim meydanlarında benimsemiş olduğu milliyetçi ve muhafazakâr dil pek öyle iyimserlik verici olmadı.
Bu bakımdan BDP’nin dili de yer yer fazla ‘keskin’di. Kampanya boyunca Ak Parti nasıl bir uca savrulduysa, BDP sözcüleri de bazen öbür uca savruldular.
Kılıçdaroğlu CHP’sine gelince...
Kürt sorununda Kılıçdaroğlu’nun -her ne kadar bir ara Ergenekon’u inkâra varan bir tavra kaydıysa da- genel tutumunun barış konusunda bir şans olduğunu ve muhtemel bir ‘barış süreci’nde Kılıçdaroğlu’nun yapıcı bir rol oynayabileceğini düşünüyorum.
12 Haziran sonrasına ilişkin ne iyimserim, ne de karamsar.
Gerçekçi olmaya çalışıyorum.
Bu çerçevede belki bininci defa şu ‘10 nokta’yı söyleyebilirim:
1- Kürt sorunu ile PKK’yı birbirinden ayıramazsınız. 1990’ların başında belki mümkün olan bugün değildir. Dağda PKK’yı kovalayıp, şehirde KCK operasyonları yapıp bu meseleyi çözüm rayına oturtamazsınız.
2- PKK neden dağa çıktı?.. Bu sorunun yanıtında öncelikli olarak kimlik sorunları vardır, aş ve iş değil. Ne kadar hizmet getirseniz de, ne kadar “Din kardeşiyiz!” vurgusu yapsanız da, kimlik sorunları devam ettiği sürece sorunun şiddetle bağını koparamazsınız. Bugüne kadar Ak Parti hükümetinin kimlik konularında hiç kuşkusuz isabetli adımları oldu ama yeterli değil.
3- Vatandaşlık tanımı... Kürtçe eğitim... Güçlü yerinden yönetim... Kürt sorunuyla ilgili bu konulara da olumlu yaklaşan yeni bir anayasa... Ve bu anayasa konusunda Ak Parti, CHP ve BDP’nin ortak bir platformda diyalog kanalları açmaları çok önemli bir nokta olarak ortaya çıkıyor.
4- Ak Parti bu seçimlerden hangi çoğunlukla çıkarsa çıksın, yeni anayasa konusunda uzlaşma araması ve sonunda mutlaka referanduma gitmesi gerekir.
5- BDP’nin 12 Haziran sonrası yeni anayasa sürecinde daha makul, daha uzlaşmacı bir çizgiye gelmesi lazım. Arabayı atın önüne koymadan, en son söylenecekleri en başta söylemeden, zamanı torbaya tıkıştırmadan sahnede yer alması doğru olur.
6- BDP, demokratik özerklik konusunda, anadilde eğitime ilişkin model arayışlarında katı değil esnek bir dil, bir tutum benimsemelidir. ‘İlke’lerin benimsenmesiyle onların gerçekleştirilmesi arasında geçen zaman hiç eksik olmaz siyaset sahnesinde...
7- Kürtlerin, BDP’nin devlete dönük güvensizliği elbette haklıdır. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanmış olan büyük acılardan, daha yeni yeni aydınlanma yoluna giren ‘faili meçhul cinayetler’e kadar uzanan çizginin gerçekten kırılmasının yolu, demokratik bir zihniyeti yansıtacak, insan hakları ve özgürlükler düzenini güvence altına alacak yeni anayasadan geçer.
8- Anayasa, Türkiye’nin önünde aralanan yeni bir fırsat kapısıdır. Barış, demokrasi ve gerçek istikrar bu kapının açılmasına bağlıdır.
9- Ve 12 Haziran sonrası parlamento çatısı altında yer alacak tüm partilerin yeni anayasaya hep birlikte el atmaları ve mutlaka uzlaşma aramaları aklın, sağduyunun gereğidir.
10- Kürt sorununun silah ve şiddetle bağı kopsun, artık daha fazla kan ve gözyaşı akmasın isteniyorsa, bu açıdan birinci öncelik, TBMM çatısı altında en geniş uzlaşmayla yapılacak ve halkoylamasından geçecek yeni anayasadır.