Sayın Başbakan;
Bu ülkede demokrasinin yolu, sadece askerin size tabi olmasından geçmiyor. Daha yapacak çok iş var demokrasi adına...
Milliyet’i elime aldım sabah vakti, gözüme hemen sürmanşet çarptı.
Erdoğan demiş ki:
“27 Nisan muhtıra değildi.”
Devam etmiş:
“Genelkurmay’ın bir yaklaşımı olarak değerlendiriyorum 27 Nisan’ı...”
Şunu da eklemiş:
“Hükümet olarak ertesi gün gerekli cevabı verdik ve bitirdik.”
Muhtıra mıydı?
Değil miydi?
2007’nin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt’ın bizzat kaleme aldığı bu açıklamayı ben her zaman muhtıra ya da e-muhtıra olarak niteledim, askerin siyasete açık müdahalesi olarak gördüm ve karşı çıktım.
27 Nisan 2007’den itibaren de hem bu köşede, hem geçen yıl çıkan Türkiye’nin Asker Sorunu isimli kitabımda hep aynı noktayı belirttim.
Erdoğan hükümeti muhtıra karşısında dik durarak demokratik bir tutum sergilemiş, hatta bu çıkışıyla siyasal hayatımızda bir ilke imza atmış, ancak komutanı derhal emekliye sevk etmediği için de işi yarım bırakmıştı.
Bugün de farklı düşünmüyorum.
Galiba farklı düşünen ya da farklı düşünmeye başlayan ben değil Başbakan Erdoğan’ın kendisi...
27 Nisan muhtıraydı, değildi tartışması yapacak değilim.
Gereksiz bir tartışma bu.
Önemli olan işin özü.
27 Nisan neydi?
Adına ister muhtıra, ister e-muhtıra, ister açıklama, ister Erdoğan gibi nazik bir dille inceltip yumuşatıp “Genelkurmay yaklaşımı” deyin.
İşin özü değişmez.
Asker demiştir ki:
“Abdullah Gül, Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç gibileri cumhurbaşkanı olamaz, Çankaya’ya çıkamaz. Nokta.”
Öyle değil mi Sayın Başbakan?
Başka anlamı var mı 27 Nisan’ın?
Büyük bir hukuk skandalı olan 367 formülüyle Anayasa Mahkemesi’nin ve “Baykal CHP’si”nin desteğini alan asker, 27 Nisan 2007’de Ak Parti’nin Çankaya yolunu kesmek istemedi mi?
Üstelik ilk aşamada başarılı oldular.
Gül ilk turda seçilemedi.
Siz de genel seçimleri erkene alıp 22 Temmuz’da yüzde 47 ile büyük bir seçim zaferi kazandınız.
O geceyi anımsıyorum.
Heyecanlı saatlerdi.
Televizyon kanallarında, “Bu da halkın muhtırası!” diye dolaşanlar arasında Bülent Arınç da vardı.
Sayın Başbakan;
Muhtıra mı, değil mi?
Bunun önemi yok.
İşin özü, 27 Nisan’la askerin siyasete açık müdahalesidir.
Yasaları çiğnemesidir.
Anayasayı ihlal etmesidir.
Hukuku boşlamasıdır.
Demokrasiyi hiçe saymasıdır.
Adını ne koyarsanız koyun, işin gerçeği budur. Asker, 27 Nisan 2007’de Tayyip Erdoğan’ların Çankaya Köşkü’ne çıkmalarını istememiştir.
O kadar.
Siz de, hükümet olarak dik durmuş, ama yine de bunu yapan komutanı derhal kapının önüne koyabilecek kadar da dik duramamış ya da demokrat olamamıştınız.
Yarım kalan işin özeti budur.
Yoksa siz şimdi farklı mı düşünüyorsunuz?
CNN Türk’te 27 Nisan’la, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Koşaner’le ilgili sözlerinize kulak verince, satır aralarını anlamaya çalışınca aklıma geçen nisan ayındaki bir yazım geldi.
Başlığında şu vardı:
“Erdoğan Ankaralılaşıyor mu, bürokratlaşıyor mu?..”
Madrid’deydim, El Clasico için.
Beni telefonla aradınız. Bana söylediklerinizi, adımı vermeden bir mitingde de tekrarladınız:
“Ankaralılaşmadık, Türkiyelileştik!”
Anlaşılan o ki, benim “Ankaralılaşmak, bürokratlaşmak” başlıklı yazımdan rahatsız olmuştunuz. Ben de sizin CNN Türk’te söylediklerinizden rahatsız oldum.
Sayın Başbakan;
Askerin size tabi olması, bu ülkede demokrasinin yeterli koşulu değildir.
Ya da bir başka deyişle:
Bu ülkede demokrasinin yolu, sadece askerin size tabi olmasından geçmiyor.
Daha yapacak çok iş var demokrasi adına...