"Aykut'çuğum, yazına çok teşekkür ederim. İyi bir dost olduğunu her zamanki gibi gösterdin. Sevgilerimle, Mehmet Ali..."
İki satır yazı ama kendimi kontrol etmesem iki saat ağlatır, günlerce derin felsefe yaptırır. O kadar derin ki... Sadece şunu düşünün. 9 saat süren çok ciddi bir kanser ameliyat geçiren bir insan... Büyük olasılıkla ameliyat sonrası yoğun bakım odasında hakkında 'O çok iyi insandır' diye yazan meslektaşına teşekkür mektubu gönderiyor. Böyle insan ne kadar kaldı canım Türkiye'de? Bırakın gazeteciliğini, sempatik, candan, samimi oluşunu... Hangimiz, kaçımız ameliyatın ertesi günü teşekkür göndeririz. Bunu düşünür müyüz? İnsan olarak Mehmet Ali Birand nesli tükenmiş sayılmaz mı? Tabii ki haberciliğin, gazeteciliğin kralını yapar bu mantık ve yürekle. Tabii ki yanında çalışan tüm gençleri çok iyi yetiştirir. Onların daha ünlü olması için çırpınır ve onlarla gurur duyar... Dedim ya, iki satırlık teşekkür mektubu insanı fena halde anlatır, ağlatır ve fena halde düşündürür de...
Yüce Allah'ım kimseye böyle imtihan yaşatmasın. Çok sevildiğini yaşarken görmek çok güzel bir duygu ama... Acaba lüks teknelerde, yalılarda kahkahalar atarak yaşayanların çoğu gibi hiç sevilmeyen kötü insan olmak mı daha iyi? Yani nefret edilip, uzun yıllar sağlıklı yaşayan dinozorlar gibi... Gerçi bir gün onlar da gidecekler ya...
Şu sıralar kanser ile savaşan Mehmet Ali Birand için bildiğim tüm duaları okuyorum ve beni aynen Birand gibi acayip duygulandıran İbrahim Tatlıses'e dönüyorum. Urfa'daki Türkçe Olimpiyatları Yarışması'na telefonla bağlanmıştı. Ne biçim konumdadır o öyle... Sesini duyunca tüylerim diken diken oldu. Her yerde, hep konuştu. Hatta TV'de canlı yayınlarda lanet yağdırdı. Kime olacak? Tabii ki bana... Şu alemde Tatlıses'i en çok eleştiren kişilerden biriyim. Herhalde Hasan Bora ile yarışırım bu konuda... Şimdi iyileşmesini çocukları kadar istiyorum. Bir gün "Senle ben okyanuslardaki dalgalar gibiyiz" demişti. Doğru vallahi... Bu vurulma olayı çok üzdü beni. Meğerse ne kadar çok severmişim de haberim yokmuş.
Her neyse... Bir an Tatlıses'in yerine koydum kendimi.
Milyonlarca insan, seni çok sevdiğini adeta haykırıyor. Senin için dua ediyor ve ağlıyor ağlıyor sen ise sadece "Bana dua edin" diyorsun ve "Rabbim bir an önce ayağa kaldır" diyebiliyorsun. O sırada karşında duran doktorları sanki Allah'ın sana gönderdiği elçi gibi hissediyorsun. Anan-baban her şeyin oluyorlar o dakikalarda... Gözlerinden anlam çıkarmaya çalışıyorsun.
Evet hastane odasında milyonlarca insan tarafından sevildiğini görmek eminim çok güzel bir duygu. Felsefe yaptığımı veya boş laflar ettiğimi sakın düşünmeyin. 60 yıl içinde öteki dünyaya en az 8 kez gidip geldim. Giderken de ikisi haricinde şuurum yerinde idi. Bu dünyada neler olduğunu gördüm, sonrasını da... Sadece şu son 4 ay içinde üç kez bu duyguları yaşadım. Hepsi beynimde o kadar net ki... Sevilmek, ilgi görmek, dualar, öteki dünyayı merak etmek hatta 'Bir daha gelir miyim' diye hayal etmek hepsini çok iyi biliyorum. Şuna lütfen emin olun, son sözü Yüce Yaradan söylüyor. İlahi adalete inanın. Tatlıses, Beyaz TV'deki son programında "Benim için neler yazdılar. Ama bakın ben buradayım. Onlar şimdi nerede" demişti. Hiç unutmam o sözleri... Çünkü o sırada hastanede ameliyatlı hasta olarak TV izliyordum. 15 dakika sonra ekranlarda altyazı geçti, "Tatlıses'i vurdular" diye... Bu hayat böyle işte...