Daha önce de yazmıştım, seçim meydanları bu kez bana heyecan vermiyor diye...
Siyasal liderlerin çektikleri meydan nutukları yavan, yüzeysel ve belli bir seviyeden yoksun...
Evet öyle.
Biliyorum, her seçim döneminde çanak çömlek kırılır meydanlarda. Ama bu kadarına kırk küsur yıllık meslek hayatımda galiba ilk kez tanık oluyorum.
Bu üslup, incir çekirdeğini doldurmayan bu söylem liderlerin partilerine oy mu getirecek? Ellerindeki araştırmaların dili böyle mi?
Sanmıyorum.
Böylesine bir seviyesizlik hem kendilerinin, hem partilerinin saygınlığına zarar veriyor. Aynı zamanda, hiç kuşkunuz olmasın, Türkiye’de siyasetin düzeyini de aşağı çekiyor.
Gerçekten çok yazık.
Bir yanda, Devlet Bahçeli’nin MHP’sinde kaset savaşları yaşanıyor, pesküvit eğlencesi yaşanıyor.
Evet, kasetler siyasette etik anlayışını da, özel yaşamla ilgili bazı hassasiyetleri de yerle bir ediyor.
O kadar çok soru işareti var ki.
“MHP’de değişim”i kasetlere bağlayanlar da, bundan yararlanarak MHP’yi yüzde 10 barajının altına çekmek isteyenler de bence yanılıyor.
Bahçeli’nin MHP’si, ‘geleceği geçmişte aradığı’ için başarılı değil. MHP bir parti olarak kendisini bunca yıldır yenilemediği için yerinde sayıyor.
MHP ile ‘ülkücü dünya’da, kaset savaşlarına umut bağlamak yerine günümüze ayak uyduracak ‘değişim programları’ hazırlamaktır doğru olan...
Öte yandan, bu kaset savaşları bağlamında Tayyip Erdoğan’ın ‘ahlak zaptiyeliği’ne soyunan tutumu ve MHP’yi yıpratma manevraları ile, meydanlarda Demirel’i diline dolamış olması da bir başka talihsizliktir.
Kemal Bey de, Allah kolaylık versin, her duyduğuna inanıp meydanlara taşıyor.
Bu arada liderler açısından bir başka duyarsızlık alanı, Güneydoğu’da yaşananlardır. Erdoğan olsun, Kılıçdaroğlu olsun her ikisinin de acıları paylaşabilen bir söylemden yoksun olmaları gerçekten üzücüdür.
Bugün köşemdeki fotoğrafa bakın ve Güneydoğu’da yaşanan acıları içinizde hissetmeye çalışın.
Bu açıdan, Oya Baydar’ın T-24’de çıkan yazısından aldığım aşağıdaki satırlar da size yardımcı olabilir.
Ve unutmayın:
Güneydoğu’da böylesine acılara sırtını dönen bir Türkiye’ye ne istikrar, ne de barış gelir.
Oya Baydar’ın satırları:
“Yazı kısa olacak, çünkü söze sığmayacak kadar acılı. Hakkâri’de gerilla cenazeleri kaldırılırken çıkan olaylarda oğlunu götüren polisin önünde diz çökmüş yalvaran Kürt ananın fotoğrafı kadar acılı.
Bu acının karşısında eziliyorum.
Ve isyan ediyorum.
Edi bese, artık yeter, diyorum.
Bir sözleri, bir kararlarıyla, bir cesur ve vicdanlı adımla bu kanı, bu savaşı, bu isyanı durdurabilecek olanların tümüne:
Başbakan’a, siyasal parti liderlerine, asker-sivil paşalara, pek etkili cemaat liderlerine, algımızı biçimlendiren medya baronlarına, toplumda devlette etkili yetkili kim varsa hepsine bir soru soruyorum.
Sevinçlerimizi ortaklaştırmayı bir yana bırakalı çok oldu; ama hiç değilse yasımızı ortaklaştıramaz mıyız?
Öldürülen Kürt gençlerinin yasıyla öldürülen Türk çocuklarının yasını birlikte tutamaz mıyız?
Mesela bu gece, Doğu kan ağlarken, - yanlış bile olsa yaptıkları, terörist yaftasını yapıştırmış bile olsak o çocuklara- Başbakan, siyasi liderler, bu ülkenin egemenleri, ve de bizler, Batı Yakası’nın beyaz çocukları, birkaç dakikacık olsun televizyonlardaki eğlence programlarımızı, şarkı türkü yarışmalarımızı, kim kiminle yatmış sosyete haberlerimizi, hayatımızın anlamı dizileri, seçim meydanlarındaki atışmalarımızı -sadece birkaç dakika- kesip, son iki haftada ölen Türk-Kürt çocuklarımız için ortak bir yas anı yaşayamaz mıyız?
Ah, bir yapabilseydik, bir kerecik yüreklerimizde duyabilseydik birbirimizin tasasını, sevincini, acısını, ne çok şey bir anda değişirdi bu ülkede!...
Bir halk, çocuklarının cesetlerini sınır ötesinde aramak için ölümü umursamadan silahlara karşı yürümeyi göze almışsa; bir halk, öyle eskiden olduğu gibi zorla falan değil, ölülerine sahip çıkmak için, ölümleri, zulmü, baskıyı protesto için bütün bölgede kendi iradesiyle kepenk kapatıyor, hayatı/kendi hayatını durduruyorsa; CHP’si, AKP’siyle bölgedeki bütün siyasal kesimler açıkça veya içten içe gizlice ‘artık yeter’ diyerek yasa katılıyorsa,  o zaman ‘teröristlere karşı savaş’ söylemi inandırıcılığını yitirmiş, ya da halkın tümü teröristleştirilmiş demektir.”
Sevgili Oya Baydar böyle diyor.
Ben de tekrar ediyorum.
Acılara sırtını dönen bir ülkenin kapısını ne istikrar çalar, ne de barış ve huzur!

Hakkâri’de bir annenin hali...