Sahi Noel Baba bizim babamız mı? “Ho ho ho ho…” Hohlatın bakalım cama, şimdi yazın bakayım cevabınızı…
Noel Baba’nın ne işi var bizim mahallede, sokakta bacada ha! “Ho ho ho ho…”
Bütün vitrinlerde Noel Baba, bütün camlarda Noel Baba… Alışveriş merkezlerinden tutun da en ücra bakkallara kadar girmiş. “Ho ho ho ho…” Bu ne perhiz ne lahana turşusu… Hani Mevlana, hani Hoca Nasrettin, hani Hacı Bektaş…
Aslına Hu nesline Hu… Hikâyesine bakın isterseniz “Aslına Hu nesline Hu…” “Ho ho ho ho…” diyeceğinize bunu deyin bir zahmet!
Zamanın birinde bir hükümdar vezirine şöyle bir emir vermiş: “Tebaamdan bana Hızır Aleyhisselam''ı bulup getirecek bir kul var mıdır? Araştırılsın!” O günden tezi yok memleketin dört yanına tellallar çıkartılmış ancak kimsenin bu işe cesaret ettiği yok! Meğer devlet elinin erişemediği uzaklarda bir yerde pek yoksul bir ihtiyar yaşarmış. Adamcağız uzun uzun düşündükten sonra eğer bazı şartlar öne sürerek bu işe talip olursam ahir-i ömrümde birkaç zaman olsun bolluk ve refah yüzü görürüm hükümdarın tebaası olarak bizi arayıp sorduğu mu var? Hem ol ki talih yaver gider deyip sarayın yolunu tutmuş. Hükümdar, ihtiyara kırk gün süre tanıyıp her tür isteğinin yerine getirilmesini ferman buyurmuş. İhtiyar o kırk günde ne kadar kendisi gibi fakir fukara varsa doyurmuş, yardımda bulunmuş, kırkıncı gün sarayın adamları kapıya dayanmışlar ve “Buyur efendi, gidiyoruz!” demişler.
Zavallı ihtiyar, sayılı günlerin çok çabuk geçtiğini bilerek emre rıza göstermiş. Yolda yanlarına bir fakir derviş takılmış ve: “Bende sizinle geleyim ve sarayı bir kez olsun göreyim.” demiş. İhtiyar buna da rıza gösterip huzura varmışlar. Hükümdar ihtiyara bakmış; o hükümdara bakmış. Ortada ne Hızır var, ne mazeret. Adamcağız durumu anlatacakken hükümdar ateş püskürür vaziyette en büyük vezirine sormuş:
“Efendi, söyle bu densize ne ceza verelim?”
“Hünkârım, bu adamı kırk katırın kuyruğuna bağlayıp sürütelim.”
“Aslına huuu… Nesline huuu!” diye bir ses duyulmuş ihtiyarın yanına takılıp gelen fakir dervişten. Sultan sesini çıkarmamış ve ortanca vezirine sormuş:
“Söyle bre bu herife ne yapalım?”
“Bu herifi keşkek edip leşini köpeklere yedirelim.”
“Aslına huuu… Nesline huuu!” demiş yine fakir. Padişah ona sert sert bakmış. Sonra aynı suali küçük vezire sormuş: Cevap: “Yüce sultanım! Bu zavallı ihtiyar zaten ömrünün sonuna yaklaşmış. Yoksulluk ve devletin ilgisizliği yüzünden bir yalana tevessül etmiş. Kaldı ki aldığı her kuruşu fakir fukaraya dağıtmış. Affetmek büyüklük alametidir. Büyüklüğünüzü gösterip bağışlaşıveriniz.”
“Aslına huuu… Nesline huuu!” demiş yine derviş. Padişah öfkeyle sesin geldiği yana dönerek kükremiş: “Bre sen kim olasın ve niçin hep aynı şeyi söyleyip durmaktasın? Padişah huzurunda edep böyle mi olur?” Derviş hükümdarı saygıyla selamlamış ve söze başlamış: “Haşmetlû hünkârım! Senin büyük vezirinin babası katırcı idi, onu için ihtiyarı katırlara sürütmek istedi. Ortanca vezirinin babası keşkek dükkânı işletirdi. Etin artığını da köpeklere atardı. O da babasının yaptığını uygun gördü bu ihtiyara. Şu küçük vezirine gelince, o asil bir vezir ailesinden gelmektedir ve vicdanı bu ihtiyara devlet himayesiyle mücazat etmesini gerektiriyor, babasından da öyle görmüştür zira. Hepsinin sözleri, asıllarını ve fiillerini göstermektedir. Ben de o sebepten Aslına huuu; nesline huuu!” diyorum. Padişahın merakı artmış. Hayret içinde bu fakirin bütün bunları nereden bildiğini merak ederek sormuş: “Peki, derviş sen kimsin?”
“Ya sen bugün kimi bekliyordun hünkârım?”Sonra da önce küçük veziri ardından kendini işaret ederek: “İşte vezir; işte Hızır!” deyip ortadan kayboluvermiş.
Noel Baba, sana ne mutlu ki bizden biri oldun haybeden. Sahi bizim Nasrettin Hocamız var tanır mısın evvelden? Tabi sizinle ne alışverişi olabilir ki bizim Hoca’nın! Ama sizin bizimle işiniz bal gibi de oluyor, ne haber? Onunda bembeyaz sakalı var, hafiften tombikliği var. Senin Ren Geyiklerin varsa Hoca’mızın da eşeği var. Hem espride üstüne yoktur, hem kimseyi yok yere öldüren bir medeniyetten değildir. Hem sizin gibi “Ho ho ho ho…” dan değil“Aslına huuu; nesline huuu” geleneğindendir.
Noel Baba, gökten üç elma pardon üç ton bomba döken bir medeniyetin, tek dişi kalmış bir canavarın kendisini sempatik gösterme halinden gayri bir şey değildir. Noel Baba bir Mevlana değildir, bir Hacı Bektaş değildir, bir Yunus değildir. Hülasa Noel Baba bizim babamız değildir, o kadar!
Camları hohlatın bakayım yazın şimdi o hohladığınız cama: “Noel Baba bizim babamız değildir” diye… Sonra işkembeden bir “Ho ho ho ho…” çekin şöyle tumturaklı olsun hem de… Üstüne de tatlı niyetine “Aslına huuu; nesline huuu” deyiverin bir zahmet. Ağzınız alışsın özünüze!
İlçede dahi hindiler yılbaşını bekliyorsa vay halimize! Hindiba, bir bitkidir, yılbaşı bir lerzedir. Sakın ola ki bu aralar düşünmeyesiniz! Hindi niyetine Noel Baba uğruna telef olmayasınız. Düşünene bir tekmede siz vurun kampanyası, eski yılın son, yeni yılın ilk kampanyası… “Ho ho ho ho…” ; “Aslına huuu; nesline huuu”
Bir yandan Haç, bir yanda Hilal! Saç babam saç, al babam al! Yeni yılcı geldi hanım, torbamda hiç kimsenin kullanmadığı ve kıllanmadığı bir yıl. Yeni yıl, el değmemiş beyaz bir mendil nasılsa, öyle! Alın istediğiniz gibi sümkürün burnunuzu. “Ho ho ho ho…” Ren geyiklerim nerede yahu, biraz geyik yapacaktık diye geyikleri kaçırdık. “Aslına Hu nesline Hu!”
Noel Baba, bizim babamız değildir ahali! Duyduk duymadık demeyin zinhar! Siz hiç Nasrettin Hoca’yı andınız mı? Onun figürlerinden oluşan ürünleri aldınız mı? Mevlana’yı Şeb-i Arus’ta ailece yâd ettiniz mi? Yunus’u bildiniz mi?
Sahi Peygamber Efendimizi zikrettiniz mi bu kadar?
Aslına Hu nesline Hu!