Köşe yazarının kaderidir. Bazen topa girmekte gecikirsin. Yazı konuları önünden geçer, farkına varmazsın.
Belki de gündem zenginliği, dalgınlık ya da basiret bağlanmasıdır.
Derken bir gün mesaj gelir:
Biliyorum bu konuyu neden ıskaladığını, zülfiyare dokunmak işine gelmiyor da ondan...
Öyle değildir.
Ama anlatamazsın.
Sonra gecikmeli de olsa oturup yazmaktan başka çaren kalmaz.
Hoş, ÖSYM hâlâ gündemde.
Milyonları ilgilendiriyor.
Çok yaygın bir haksızlığın konusu.
Ve kamuoyunda gittikçe kabaran büyük bir tepki dalgasına karşın, yaşanmakta olan skandalın bir numaralı sorumlusu olan ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ali Demir hâlâ koltuğunda oturabiliyor.
Çok yazık.
Metro POLL araştırma şirketinin bu yakınlarda yaptığı kamuoyu yoklamasının (*) bazı sonuçları şöyle:
ÖSYM Başkanı istifa etmeli mi?
Evet etsin: Yüzde 68,1.
Hayır etmesin: 18,2.
Üniversite giriş sınavlarını düzenleyen ÖSMY’ye güveniyor musunuz?
Güvenmiyorum: 72,2.
Güveniyorum: 22,5.
Üniversite giriş sınavının adil ve dürüst şekilde yapıldığına inanıyor musunuz?
Sınav şaibelidir: 76,1.
Sınav dürüsttür: 17,1.
Üniversiteye giriş sınavında yaşanan ‘şifre krizi’nde hükümetin de sorumlu olduğunu düşünüyor musunuz?
Evet düşünüyorum: 56,2.
Hayır düşünmüyorum: 37,2.
Sonuç karmaşık değil, yalın.
Araştırma şirketi altını çizmiş:
Her şeyden önce kamuoyunun yüzde 68’i, büyük bir çoğunluk, ÖSYM Başkanı’nın sandalyesine yapışıp kalmasına karşı büyük bir tepki ve öfke içinde...
Bu durumda Sayın Başkan’a sorumluluğunun gereğini yapmaktan başka bir seçenek kalmıyor:
İstifa etmek!
Hem de bir an önce...
Bu konudaki inadına akıl erdirmek zor. Bunca yanlışa, bunca haksızlığa ve kamuoyundaki tepkiye karşın bugüne kadar koltuğuna yapışıp kalması gerçekten şaşırtıcı.
Bu inat, ister istemez ÖSYM’ye ilişkin başka başka kuşkuları davet ediyor. Bazı şeylerin üstü mü örtülmek isteniyor sorusuna yol açıyor.
Oysa yapılacak çok iş var.
ÖSYM bugüne kadar Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından birisi olarak adını yazdırmıştı.
Şimdi büyük bir darbe yedi.
Meselenin bir yanı bu.
Sayısı milyonlara varan öğrenci ve aile çok büyük bir haksızlığa uğradıkları kanısında.
Olağanüstü mağduriyet duygusu dalga dalga yayılmış durumda, yayılmaya da devam ediyor.
ÖSYM Başkanı’nın öncelikli istifasıyla birlikte, haksızlık ve mağduriyet konusunda neler yapılabileceğine ilişkin adımlar gündemdeki yerini almalıdır.
Ve sıra eşzamanlı olarak daha sistemli ve derin soruya gelmelidir:
Nasıl bir üniversite?..
12 Eylül’ün ürünü olan YÖK’ten kurtulmuş, kendi aralarında rekabet düzeni oluşturmuş, gerçekten özerk, kendi kendilerini yöneten ve daha önemlisi kendi öğrencilerini kendileri seçen üniversiteler...
Meydan kızışmış durumda.
Ama parti liderleri meydanlarda birbirlerine lâf yetiştirmekten, birbirlerini lâf sokuşturmaktan vakit bulup da, Türkiye’nin üniversite sorunu ya da düzeni ne olmalıdır gibi derin konulara eğilemiyorlar.
Buna da yazık!