Pazar akşamı Lig TV’nin başına buruk bir ruh haliyle oturdum. Mutlu değildim.
Damardan bir Galatasaraylı olarak Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu izlemek, hele böylesine berbat bir sezon sonrası elbette hoşuma gitmiyordu.
Ama yine de şeytan dürtmüştü.
Denizlispor olayı, geçen yılki Trabzonspor olayı bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gidiyordu.
Anımsıyorum, o tarihlerde de Fenerli dostlar kendilerinden ne kadar emindiler, şampiyonluğu çantada keklik görüyorlardı.
Ben de onlar gibi düşünüyordum. Son maçta ne yapar eder o kupayı bırakmazdı Fenerbahçe...
Ama futbol bu.
Her türlü sürprize açık bir oyun. Zaten güzelliği de buradan kaynaklanır.
Nitekim, Fenerbahçe biri geçen yıl olmak üzere iki kez son maçta kıl payı elinden kaçırmıştı büyük kupayı...
Fenerli dostların o iki maçta nasıl kahrolduklarını içim acıyarak izlemiştim. Hele bazıları vardı ki, Bursa’dan gelen yanlış haberle takımlarının şampiyon olduğunu sanıp kısa süre havalarda bile uçmuşlardı.
Biri hiç aklımdan çıkmaz.
Adı bende saklı bu Fenerli dost, Londra’daki evinde maçı seyreder ve Bursa’dan gelen haberi sahi zannedip Fenerbahçe’sinin şampiyonluğunu kutlamak için kendini hemen sokağa atar.
Trafalgar Meydanı’nı süsleyen o görkemli aslan heykellerinden birinin üstüne çıkıp şampiyonluk fotoğrafları bile çektirir.
Ama cep telefonuna düşen Hasan Cemal imzalı “Üzgünüm Leyla!” mesajıyla güzel rüyadan ne yazık ki dürtülerek uyanır.
Pazar akşamı televizyonun başına otururken, ister istemez, Fenerli dostların yaşadıkları bu yürek parçalayıcı hikâyeler takıldı aklıma...
Acaba?..
Bir kez daha tekrarlanır mı?..
Hatta sağa sola “Allah’ın hakkı üçtür!” mesajları çekince, mütedeyyin bir Fenerli dost bozuk attı, “Allah’ı ne karıştırıyorsun bu işe?” diyerek...
Maçı seyretmeye başladım.
Sivasspor güven vermiyordu. Savunması iyi değildi.
Ama Fenerbahçe gol kaçırmaya başladı. “Denizli maçında da böyleydiler” dedim kendi kendime.
Hay Allah, ilk Fener golü...
Umudum kalmadı, bundan sonra çözülür Sivas derken, çıt bir gol ve 1-1 beraberlik... N’oluyor demeye kalmadı 2-1, ikinci yarının başında 3-1...
Alex yine döktürüyor, müthiş bir topçu...
Bu iş bitti artık derken Sivas ikinci golünü atmaz mı?.. Fark bir anda yine tek gole iniyor. Bu arada Trabzon Karabük’te 4-0 önde...
Fener üst üste goller kaçırıyor.
Denizli olayı, bir daha derken...
Fener 4-2 yapıyor.
Sivas kalecisinin kabul günü...
Fenerli dostlara kutlama mesajlarını çekmeye hazırlanıyorum, hatta bazılarını çekiyorum.
Maçın bitimine 2 dakika var.
Fener kalesinin önü karışıyor, bir şut ve ağlar dalgalanıyor, 4-3.
Fark yine bir gole iniyor.
Aman Allah’ım!
1.5 dakika!
Futbolda her şey sığar bu kısacık zamana. Dünyalar yıkılır, yeni dünyalar kurulur.
Fener tribünlerinde suskunluk.
Suratlar bir anda düştü.
Biliyorum, Fenerli dostların da yüreği ağızlarına geliyor.
Bir kez daha mı?..
Dehşet içindeler.
Yine mi sorusunun çengeline asılı kâbus gene mi gerçek olacak?..
Damardan Fenerbahçeli meslektaşım Ali Acar, “Vallahi billahi dünyam karardı” diye anlatıyor o 1.5 dakikayı, “Geçmek bilmedi o kısacak zaman dilimi, kaç kez hatim indirdim.”
O 1,5 dakikanın filmi bile çekilir, futbolu o 1,5 dakikaya sığdıran roman bile yazılabilir.
Ama bu kez olmadı.
Fenerbahçe hak ettiği şampiyonluğu kazandı, büyük kupayı kaldırdı.
Ama yalnız Fenerbahçe değil, sadece averajla, kıl payı şampiyonluğu kaybeden Trabzonspor da alkışı hiç kuşkusuz hak etti.
Aykut Kocaman’ı, Fenerbahçe’de kupayı hem oyuncu hem teknik direktör olarak kazanan ilk futbol adamını, topçularını ve tabii Fenerli dostları kutluyorum.
Bunun gibi Trabzon’un hocası Şenol Güneş ve öğrencilerini de kutluyorum.
Başarı alkışlanır!
Bir Galatasaraylı olarak, Fenerbahçe’nin tam 36 puan gerisinde bu sezonu tamamlayan, yani dökülen bir takımın taraftarı olarak daha başka ne diyebilirim ki?..
Ama Fenerli dostlara bir sözüm var.
Aslantepe’ye Fatih Hoca geldi.
Ünal Aysal yönetimi kolları sıvadı.
Bilin ki işiniz artık çok güç!
Yüreklerin ağza geldiği o 1.5 dakika! FENERBAHÇE’NİN ŞAMPİYONLUĞUNU KUTLARKEN...
Hasan Cemal
Yorumlar