Birkaç gündür kursa gitmek için geçtiğim yoldaki hayvan dükkânında satılmak için bekletilen kedi ve köpekleri izliyorum. İki tanesi yavru köpek, diğeri birkaç aylık kurt yavrusu ve diğerleri de kedi yavrusu. Kedilerin özelliğinden midir nedir artık ne zaman geçsem dükkânın önünde yavrular hep uyukluyor. En az 10 kedinin tıkıştırıldığı demir kafeste ne kadar hareket halinde olabilirlerse o kadar hareket ediyorlar aslında. Yavru kurt ise bence daha kötü çünkü kafes onun için fazla küçük. Uzanmak dışında fazla bir seçeneği yok; o şekilde de zaten yarısını kaplıyor kafesin, hareket alanı daha da kısıtlı. Yavru köpekler biraz daha şanslı sayılırlar. Aslında en hareketlileri de onlar. Oyunlarını izlerken çok eğleniyorum.” Keşke hep o boyda kalsalar” diye geçiriyorum içimden. Gerçekten çok şirinler.


Fakat diğer yandan bu hayvanlara baktığımda yaşamlarının kaliteli ve güzel olduğunu söyleyemiyorum. Zavallı hayvanlar küçücük kafeslere kapatılarak yaşanmaya zorlanıyorlar. Tüm dükkânlarda satılan hayvanların kaderi maalesef bundan ibaret olmuş. Oysa bu hayvanların temiz hava almaları, koşturmaları, koklayıp etrafını tanımaları gerekiyor. Küçük bir kafese tıkıştırılmış, hareket alanı olmayan, temiz hava almaktan mahrum kalmış hayvanların ruh hallerinin nasıl bozulacağını tahmin etmek hiç de zor değil. Her şeyi mallaştırıp sattığımız bu çağda hayvanlarda nasiplerini pek tabii almış durumdalar. Peki, hayvanlar satılıyor ve biz de bu gerçeği değiştiremiyoruz. Tabi bir de hayvanat bahçelerinde kafeslere tıkıştırılmış hayvanlar var. Doğal ortamlarından uzak olan hayvanlar sadece insanların keyfi için o kafeslerde yaşanmaya zorlanıyor. Doğrusu bir fil, kaplan, aslan gibi hayvanları görmeyi ve onları izlemeyi çok seviyorum. Televizyondan izlemek ile canlı görmek çok farklı bir heyecan ve mutluluk ama benim bu mutluluğum için o hayvanların acı çektirilmesi doğru mu? Hanginiz satılmak veya birilerinin merakını gidermek için kafeslere kapatılıp yaşamak ister? Kaldı ki geçmişte de bu yapılmamış bir şey değil. Geçmişte “canlı ara geçiş formu” bulmak arzusunda olan bazı evrimciler Ota Benga( Dost) isimli bir Afrikalı yerliyi bulmuşlar, yakalayıp kafese kapatmışlardır. Yarı insan, yarı hayvan muamelesi gören bu insan hayvanat bahçelerinde bile sergilenmiş, sonunda dayanamayıp intihar etmiştir. İnsana bunu yapıyorsak, hayvana niye yapmayalım ama değil mi? Bu bize hayvanlara karşı ne şekilde yaklaştığımızı gösteriyor aslında. Onları yedirip, içirmek ve kafeslerini temizlemek yeterli sayılacak bir ücret mi?


Elbette hayvanlar için doğal yaşam alanları oluşturulan büyük hayvanat bahçelerine sözüm yok. Ben tüm hayvanat bahçelerinin o şekilde olmasını savunuyorum. Bu sayede hayvanlar özgürce, kendi ortamlarında yaşamlarını sürdürebilirler. Bu ortamlarda, soyu tehlikede olan hayvanların korunmaya alınıp üretilmesi de daha rahat ve insanı olacaktır.


Aynı şekilde devletin bir yasa çıkartması taraftarıyım. Hiçbir hayvan dükkânında kedi köpek satılmamalı. Bu hayvanlar özel olarak oluşturulacak hayvan çiftliklerinde sağlıklı ve doğal ortamlarında yaşatılmalı. Satılacaklarsa en azından bu tarz bir yaşam ortamı oluşturulsun. Kafese sokulmasınlar. Ayrıca kertenkele, yılan gibi hayvanların satışlarının yasaklanması gerektiğine inanıyorum. Bu hayvanlar evcil hayvan değiller. Ayrıca yılan gibi hayvanların tehlikeli olduğunu unutmamak gerekir. Çocukları öldürüp yiyen yılan haberleri azımsanacak kadar değil.


Kısacası “kafes kültürüne hayır!” diyorum. Hayvanları kafeslere kapatmayalım, onları özgürleştirelim. Hiçbir canlı kafese kapatılıp yaşamak istemez.