Kendimi bildim bileli okul denen şey, etrafı dört duvarla kaplı, taş bir binadan oluşan, hapishaneye benzeyen sıkıcı ve bunaltıcı bir mekân olmuştur. Okula sevinerek gittiğim günler çok enderdir. Her zaman okula gitmemek için çeşitli bahaneler uydururdum; hastalık numaraları yapar, uyuya kalmaya çalışırdım. Ders çalışmaktan bile hiç zevk almazdım. Daha doğrusu öğrenmekten zevk almazdım. Çünkü dersler sıkıcı ve boğucuydu. 60 kişilik sınıflarda ders gördüğüm zamanları iyi hatırlarım.

Öğretmenlerin ve müdürlerin bizlerle uğraştıkları tek şey kravatlarımızı ve yakalarımızı iyi bağlayıp bağlamadığımız, saçlarımızın düzgün olup olmadığı gibi şeylerdi. Bunlara önem vereceklerine; okula gelmeyi ve öğrenmeyi nasıl bize sevdirecekleri üzerinde dursalar ve kurallara uyulması konusunda bu denli despotça davranıp öğrencileri sıkmasalar, bugün öğrenciler okula zevkle gelir, öğrenmeye bir o kadar da hevesli olurlardı diye düşünüyorum. Okul eğlenceden uzak, sıkıcı bir yer gibi göründüğü sürece öğrenciler okula karşı her zaman soğuk olacaklardır.

Öğrenciler teneffüslerde dışarı çıkmasınlar, okuldan kaçmasınlar diye kapılara nöbetçiler dikip, devasa uzunlukta tel örgüler inşa etmek yerine, öğrencileri içeride durmalarını sağlayacak sebepleri oluştursalar sizce de onları içeride tutmak daha kolay olmaz mı? Baskı, korku ve yasaklar ile bir toplum gelişemez, eğitilemez ama en önemlisi kontrol edilemez! Fakat bizim öğrenim sistemimizde aşırı disiplin, aşırı kontrol ve aşırı baskı söz konusu.

Dershane ortamlarını sevmemin nedeni; öğrenciyi sıkmamaları, rahat bir ortam oluşturmaları. Aşırı baskı ve aşırı kontrol dershanelerde yok. Dershanelerinde oyun odaları bulunan ve etkinlikler düzenlenen yerler çok daha ilgi çekici, artı oluyor öğrenciler için. Okulumda da güzel bir kantin isterdim. Her türlü ev yemeğini yemek; fast food değil. Veya adam gibi bir spor salonu, satranç, tavla gibi oyunların oynanabileceği oyun salonu. Güzel etkinlikler, geziler. Ama olmadı hiçbiri.

Belki okulları eğlence yerine çevirmeyi önermem bazı kişilerce karşı çıkılacaktır. Fakat şu gerçeği unutmamak gerekir ki oyun çağındaki bir çocuğu alıp bir binaya öğrensin bir şeyler diye tıkıyoruz. Oysa bir çocuğun en canlı, kıpır kıpır olduğu zamanlar bu yıllar. Üstüne bir de öğretim tarzının berbatlığı gelince çocuk iyice soğuyor. Küçükken derslere çalışıp iyi notlar almaya çalışmamın tek sebebi okulda kalmayıp, bir an önce oradan kurtulmaktı. SBS ve ÖSS gibi sınavları işin içine katmıyorum bile.

Benim önerim şu; öğretim tarzı kesinlikle değişmeli. Ortada sıkıntı olduğu çok açık. Günümüz insanlara baktığımızda hakkımızı aramayı bilmediğimiz bir gerçek. Daha ilkokul çağlarından itibaren çocuklara sosyoloji, felsefe, hukuk gibi dersler öğretilerek çocuk bilinçlenmeyi, hak aramayı, düşünmeyi, sorgulamayı öğrenmeli. Liseye gelindiğinde bu derslerin verilmesinin bir anlamı kalmıyor, hiçbir etkisi yok. Tabi dersleri de alan hocaları anlatmalı. Bir sosyoloji dersini felsefe hocasının vermesini beklemek doğru değil. Veya hukuk dersini müzik hocasının anlatmasını beklemek komedi. Gereksiz bilgiler veren derslerde olmamalı.

Babama fikrini sorduğumda şunu söylemişti: “Bana ne Amerika’daki bilmem ne dağının kaç metre yüksek olduğundan ve orada Lama yetişip yetişmediğinden! Dünya coğrafyası… Vs beni ilgilendirmez. Bana Türk tarihini öğretselerdi. Oradaki adamlar benim ülkemin coğrafyasını veya tarihini kendi çocuklarına öğretmiyor, biz niye öğretiyoruz?” Bence gayet doğru bir soru. Kendi atamız hakkında bile bilmediğimiz o kadar çok şey var ki hatta yanlış öğretilen şeyler, yarın atası hakkında bilinçsiz gençler çıkıyor karşımıza. Ama bir İngiliz veya ABD tarihindeki olaylar hakkında da son derece bilgili olmaları çok ciddi bir sorunun göstergesidir. Etrafta “okey, thanks baby, boy firend” gibi yabancı dil konuşmaya (bilmiyorlar da biliyormuş gibi yapıyorlar) çalışıp, özentinin alası olmaları da bize bir sorun olduğunu gösteriyor. Aslında Liseden mezun olduğu halde koca öğrenim hayatı boyunca öğrendiklerinden neredeyse hiçbir şey hatırlamıyor olması da bir sorun göstergesidir. Tüm bunları değiştirmek için ne bekliyoruz hala?