Başbakan Tayyip Erdoğan cumartesi günü Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin genel kurulunda konuştu:
-Milli iradenin üzerinde vesayet kabul etmeyiz!
Erdoğan seçim yasasının değiştirilmesi konusunda talimat vermiş. Ayrıca BDP’ye bir delegasyon yollanmasını da istemiş.
Hepsi iyi güzel…
O halde sorun nerede?
İktidar partisi ve onun politik yapısına şekil veren ideolojinin pratik uygulamalarına bakıldığında görünün manzarada…
Seçim yasasının değiştirilmesi için “Hatip Dicle krizi” mi gerekiyordu? Belli değil miydi, arızalı olan yüzde 10 gibi yüksek barajlı bir yasa ile seçime gitmenin yaratacağı kaos ortamı?
Seçim öncesinde Kürtlerin temsil kabiliyetini azaltmak, onları mümkün olduğunca parlamentonun dışında tutmak, bu sayede de Kürtlerin vekâletini almak için harcanan yoğun çabaların ülkeye bir hayır getirmeyeceği başından belli değil miydi?
Ama bu çıkmaz yol ısrarla denendi.
Kürtlere ve Kürt sorununa karşı bu Ankara açısı nedense bir türlü değişmiyor. Askerler geliyor, Kürt yoktur buyuruyorlar. Siviller geliyor Kürt vardır ama Kürt sorunu yoktur diyorlar.
Hepsinin ortaklaşa paylaştığı refleks aynı: Kürtler bize bağlı olsunlar, biz ne dersek onu yapsınlar. İki ağa, üç aşiret, beş korucuyu kendimize bağladık mı, meseleyi hallettik duygusu Ankara’yı huzura boğuyor. Sonra bakıyorlar ki, Güneydoğu ayakta, telaşla soruyorlar:
-Bu Kürtlere n’oluyor?
Partisini ısrarla seçim barajları altında tut… Bağımsız adaylarla seçime girmeleri suretiyle partilerini hazine yardımı almasını da engelle… Bütün bunlara karşın onlar yine “Türkiye Cumhuriyeti” desinler, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne girmek istesinler… Müthiş güç bir işi başararak bir şehirde tam 6 bağımsız milletvekili birden çıkarsınlar… Bu sefer de sen tut, kağıt üzerinde yaptığın oyunlara “hukuk böyle” diyerek onları parlamentoya sokma!
Bu kadar haksızlığı arka arkaya sergiledikten sonra büyük bir pişkinlikle yine onlara dön ve de ki:
-Sizi sağduyulu olmaya davet ediyorum!
Bu “sağduyu” hep Kürtlerden mi istenecek? Türklerin sağduyusu nerede ortaya çıkacak?
Başbakan Anayasa’nın sorunlu olduğunu söyleyerek yeni baştan “sıfır kilometrede bir Anayasa yapalım” diyor.
Yapalım ama bir nokta önemli: Eski paslanmış politikaları, refleksleri, aşağılamaları, dışlamaları, üsten bakmaları, bizden başkasını karıştırmayız hallerini de bir kenara bırakmalıyız!
Düşünce olarak güzel bir kavram:
-Sıfır kilometre bir cumhuriyet!