Günlerdir Türkiye siyaseti “Dersim ve Özür” konuları ile çalkalanıyor. Bir yandan olayları savunanlar, diğer yandan da bu olaylarda aşırıya kaçıldığını söyleyenler… Her düşünce kendi taraftarını toplar ve böyle durumlarda haklı olanın kim olduğunu fark etmekte kimi zaman zorlanırız. Gerçeği görmek için ise yapılması gereken şey özgür bir akıldır!
Dogmatiklik ve ideoloji arasına sıkışıp kalmış akıllar, yüreklere ve vicdanlara kimi zaman pranga vurabiliyor. Kimi vicdan sahipleri gerçekleri kabul edemeyip, başka kılıflar uydurup, gerçekte olmuş şeyleri olmamış gibi kabul ederek kendini rahatlatmaya çalışıyor. Gerçekleri kabul etmeye hazır olanlar ise açıkça göğüs gerip cesurca yapması gerektiğini yapıyor; “Evet! Bu tarihimizin bir gerçeğidir ve baştan sona söylenen hepsi gerçektir!” diyorlar. Fakat bunlar da kendi içlerinde ikiye ayrılıyor. Yazımın başında bahsettiğim ayrım burada söz konusudur.
Vicdan sahibi olan kişiler hiçbir şekilde ama hiçbir şekilde kadın ve çocukların öldürülmesini kabul edemezler. Ailelerinden zorla alınıp, başka ailelere evlatlık verilen çocukların hakkını kimseye ödeyemez. Evet, orada bir isyan söz konusudur ve devlet de mevcut bütünlüğü korumak ve parçalanmışlığa engel olmak adına o isyanı durdurmak zorundadır. Binlerce yıldır her rejim ve ülkede bu söz konusu olan bir harekettir. Yalnız, katliam ve masumları öldürmek asla kabul edilebilir bir hareket değildir. İşte bizim kabul etmemiz gereken nokta budur. İsyan bastırılmalıydı ve bastırıldı, ama bunu yaparken çok aşırıya kaçıldı.
Siyasilerin bu konudaki tavırları ise ayrı bir eleştiri konusudur. CHP lideri Sayın Kılıçdaroğlu en başta yapması gereken şeyi yapmamakta diretiyor ve kendini zor durumlara sokuyor. Kendisinin bu konuya yaklaşımı ve parti üyelerinin söylemleri CHP’nin hiç de yeni bir CHP olmadığını, hala eski kafayla hareket ettiğini hatta yeri geldiğinde faşizan tavırlarını göstermekten hiç çekinmediğini gösterdi. Bu şartlar altında Sayın Kılıçdaroğlu kimseyi “Biz yeni CHP’yiz” safsataları ile kandırmaya kalkmamalıdır. Zaten kimse artık bu sözlere kanmıyor. Eğer dersim olaylarını kabul edip, CHP adına özür dilese idi bugün bu kötü duruma düşmez hatta oylarını bile arttırabilirdi.
MHP lideri Sayın Bahçeli’nin özür konusunda çıkışı ve haklılığını ispatlamak adına son derece çocukça ve kendisinin eğitimine hiç yakışmayacak bir söylev ile karşımıza çıkışı da ayrı bir eleştiri konusudur. Kendisini bu söyleminden dolayı tebrik ederim; siyaseti bırakması ve MHP’yi artık gerçek ülkücülere devir etmesi gerektiğini bir kez daha gösterdi.
Bu saat den sonra da başbakanın bu konu hakkında siyasiler ile söz dalaşına girmesi son derece bayağı bir hareket olacaktır diye düşünüyorum. Bu yüzden bu konunun tartışılmasını artık tarihçilere bıraksınlar. Arşivler açılsın, belgeler ortaya çıksın, kamu ile paylaşılsın. Gerçekleri kabul etmekte zorlananlar da aklını özgürleştirsinler ki özgür yaşayabilsinler.