Tirajı günde 145.000 olan Le Soir gazetesinin 10 Kasım 2010 tarihli sayısında ‘’Basın özgürlüğü Türkiye’nin en büyük sorunu’’  başlıklı bir yazı yer aldı. Yazı da ayrıca bazı gazetecilerden ve Doğan Yayın Grubu’nun cezasından bahsedilmiş. Bunlar sizin ve kamuoyunun bildiği şeyler ya bilinmeyenler?

 

Aslında bilinmeyen birçok şey var. Doğan Yayın Grubu en göz önünde olabilir ama arka planda görünmeyen kişi veya kurumlarda önemli. Onlarda basın sadece göz önündekiler basın değildir. Birçok gazeteciden bahsediyoruz. Sadece her gün televizyona çıkan kişiler değildir gazeteci. Birçok hapishanede olan gazeteci vardır ve çoğu mesleğini yaptığından dolayı hapishanededir.

 

Herkes konuşur. Basın özgürdür, basın tarafsızdır. Yok, öyle bir şey. Tam anlamıyla özgür basın yok. Dünya’nın hiçbir yerinde yok. Bırakın sadece Türkiye’yi Amerika veya Avrupa’da tam anlamıyla tarafsız ve özgür basın kuruluşu bulmanız imkânsız. Bu kavrama yakın bulabilirsiniz ama tam anlamıyla bulamazsınız.

 

Türkiye’nin en büyük sorunu basın özgürlüğü mü? Orası bilinmez ama önemli sorunlarından birisi. Gerek matbu ortam da gerekse sanal ortam da. Çoğu kişi sanal ortamları işin içine sokmaz ama sanal basın git gide büyüyen bir alan. Gerek sanal gerekse matbu ortamlarda bulunuyor ve bulunmuş olmam bu basın özgürlüğü konusunu birebir yaşamama sahne oldu.

 

Şimdi birçok yazımda tekrarladığım özgürlük kavramını tekrar belirteyim. Çünkü bu kavramı hep karıştırıyoruz. Özgürlük nedir? Başkasının özgürlüğünü kısıtlamadan yapılan her şeydir ama başkasının özgürlüğünü kısıtladığını anda o özgürlük olmaktan çıkar. İnternet ortamında bu olaya çok şahit oldum. Nickname denen takma isimlerle birçok kişi yazı yazıyor ve birçok kişinin özgürlüğüne zarar veriliyor. Bu basın özgürlüğü değildir. İlk önce bunun farkına varalım. İstediğine küfretmek, istediğine hakaret etmek özgürlük değildir. Bu olaya internette çok rastladım.

 

Bir de işi ciddiye alan kuruluşlar var. İnternet ortamı olmasına rağmen yayın kurulu, yazı işleri, bir den fazla editörü olan sitelerde de var. Bunlarda işleyiş aynen matbu ortam gibi oluyor ve sansür daha fazla uygulanıyor. Bu siteler işi ciddiye alıyor lakin bu sansür uygulaması biraz işin rengini değiştiriyor. Basın özgürdür, köşe yazarı ne yazmak istediğine kendisi karar verir. Ne olur? Bir kelime hatası olmuştur, cümle anlam bütünlüğü ile bağdaşmıyordur editörün gözünden gözüken hatalardır değişmesi gereken ama yazının değiştirilmesi kesinlikle yanlıştır.

 

Matbu ortamlarda işin rengi daha da değişiyor. Sanal ortam da bir şekilde gizlenme durumu olabilir ama matbu ortamda öyle bir şey olmuyor. Çıkarılan her şey aslında birer belge niteliğindedir. İnternetteki gibi öyle kolay saklanamıyorsunuz. Bundan dolayı da sansürler çok daha fazla burada görülüyor. Yani basın özgürlüğü ihlalleri en fazla matbu basında oluyor. Ki bu sansürde öyle üstünden geçilecek türden değil taa en derine iniyor.

Bir lisenin dergi editörüydüm ve normal bir gazetede görülen sansür uygulamasının ya da baskının kat kat fazlası vardı. En temelde sorun aslında. Bir lise dergisinde basın özgürlüğü yok ise büyük kuruluşlarda da olmasını bekleyemeyiz. Lise öğrencilerinin haberlerinden ya da yazılarından ne olabilir ki? Editörlüğümdeki baskıyı daha sonra çalıştığım derginin editörü görmemiştir belki de. Normal dergiler de ise reklâm yüzünden bir baskı oluyor. Reklâmı veren kurum ya da kuruluşlar kendilerini o derginin sahibi olarak görmeleri basın özgürlüğünü katleden en büyük unsurdur. Dergilerde bir bakıma haklı sonuçta çarkın dönmesi lazım ama yapılan işin kalitesinden ödün verilir ise yapılan işin bir anlamı kalmaz ki.

 

Ayrıca bizim basınımız halen tam anlamıyla yerleşemedi. Misal; geçen gün internetten bir yazı buldum. 30 Eylül 2010 da bir gazete benim yazılarımı yayınlayan bir dergiden bahsetmiş ve benim de hayliyle ismim var. Şimdi sanal ortama geç düşüyor ve geç düşmesiyle kalmıyor o gazete sayfasına ulaşamıyorum. Şimdi kasımdayız eylüldeki gazeteyi nereden bulayım. Normalde yurt dışında olsak, gazeteler yayınlandıktan birkaç gün sonra o sayılarını internete koyuyorlar ve kaçıranlar ya da benim gibi olanlar çok rahat o sayılara ulaşabiliyorlar. Gelin görün ki ülkemizde öyle değil. Bu işi ücretsiz olarak sadece ilk sayfaları yayınlıyorlar geri kalan sayfalar para ile. Ne anladım ben bu işten.

 

Dediğim gibi basınımızda tam anlamıyla gelişmedi. Sanal basın siteleri işi çok fazla ciddiye almıyor. Sorun üstüne sorun var aslında. Basın özgürlüğünden önce başka şeylerde var ama basın da özgür olmasa bu işi yapmanın bir anlamı yok.  Basın olmak düşüncelerinizi istediğiniz gibi başkalarının özgürlüğüne zarar vermemek şartıyla ifade etmektir. Herhangi bir siyasi görüşü ya da başka bir şeyi dikte etmek bu gazetecilik değildir.

 

Basın, ülkemizde de yeni yeni anlaşıldığı üzere bir haktır. Haber alma hakkıdır. Bilgi edinme hakkıdır. Bunlar hep basın sayesinde oluyor ama siz o basını özgür bırakmazsanız ya da tam anlamıyla geliştiremezseniz aldığınız haber de bilgi de doğru olmaz. Yanlış bilgiden ve o yanlış bilgiden doğan güçten daha kötü bir şey yoktur herhalde.