Birçok üniversiteyi yeni kazanan arkadaşlarımla bir soru üzerinde takılıp kaldık ve içinden çıkamıyoruz. Hepimiz üniversitelerimizi yeni kazandık kimimiz Anadolu’nun bir köşesinde kimimiz İstanbul’da kimimiz devlette kimimiz benim gibi özel üniversitede tam burslu olarak okuyacak. Nerede olursak olalım ne tür şartlarda okursak okuyalım hepimiz şu soru üzerinde takılıyoruz : ‘’ Neden İngilizce ?’’
Aramızda tıbbı kazanan var, hukuku kazanan var, mühendislik, öğretmenlik, halkla ilişkiler ne ararsanız var lakin hepimize İngilizce eğitimi almamız zorunluymuş gibi gösteriliyor. Hele hele özel okulu kazananlara hazırlık zorunlu tutuluyor. Bizim de feryat ettiğimiz o soru ortaya çıkıyor ‘’ Neden İngilizce ?’’
Ortaokulda okuduğum zamanları hatırlıyorum orada İngilizce vardı, liseye geçtim İngilizce, üniversiteye geçtim yine İngilizce. Bir de şöyle komik bir durum var. Üniversiteye yeni geçtim ortaokulda ve lisede - ki Anadolu lisesinde okudum- o kadar İngilizce okudum halende adam akıllı İngilizce bilmem. Çünkü eğitim her yerde eşit değil. Bu sırf İngilizce için geçerli değil tüm derslerde geçerli. Misal annemin ve babamın mesleğinden dolayı Türkiye’nin birçok yerinde birçok okulunda okudum bu olayı çok gördüm. Bir okulda okurken İngilizcen çok diyorlar bir okula gidiyorum kötü diyorlar. Bu en basit örneği. Aynı durum diğer derslerimde de geçerliydi. Hoş tek sorunu İngilizcemde yaşadım ama diğer derslerde de bu durum vardı. Bir yerde konu biter iken başka bir yerde o konuya gelmelerine daha vardır.
Bu durumu şöyle okumak lazım ve öyle düzeltilmesi lazım. Bir öğrenci kaynaklı. Evet, bu gittiğim okullarda öğrencinin farkı da vardı ve öğretmen öğrenciye göre anlatıyordu lakin ikinci husus daha önemli. İki öğretmen kaynaklı. Gittiğim okullarda öğrencilerin eğitim düzeyi üç aşağı beş yukarı aynı düzeydeydi işte bu noktada öğretmende sorun ortaya çıkıyor. Bir yerde bir konuya başlarken başka bir yerde o konuya başlanmamıştır. Bir yerde sene içersinde konular yetişip vakit kalır iken başka bir yerde daha işlenmemiş konular kalıyordu.
Öğretmenlerimize sorun güya onlara göre sorun hep öğrencidedir. Biz öğrettik onlar anlamıyor derler. Tamam, öğrencide de sorun vardır ama büyük sorun öğretmendedir. Çünkü yetki onun elindedir. Şöyle düşünün bir geminiz var ve çarptınız. Tüm suçu gemiye atmak saçmalıktır. Tamam, gemide de sorun vardır manevra alamamıştır vs vs ama dümen kaptandadır ve çarpanda odur.
KPSS sınavındaki kopya iddiaları gündemdeyken şöyle saçma sapan bir durum ortaya çıkıyor. Bize öğretmenlerimiz hep kızardı. Siz test çocukları oldunuz, olaylara test mantığıyla bakıyorsunuz vs vs Ayıptır sorması siz nasıl seçiliyorsunuz? Yine sizin o söylendiğiniz testlerle. Evet, katılıyoruz bu sistem yanlış. Öğrencileri hadi bir şekilde kabullendik – pek kabullenme sayılmaz ama – öğretmenlerin testle seçilmesi gibi saçma sapan bir şey olur mu?
İşte böyle olunca öğrenci kaç sene okusa da bir şey anlamıyor. Öğretmen mesleği onurlu bir meslekti. İnsanlar idealleri için bu mesleği seçerdi şimdi sırtımı devlete vereyim oh gel keyfim gel. Üç beş soru ezberleyen öğrenci olunca neler olduğunu anlatmaya çalıştım siz şimdi bir de öğretmenleri şıklara mahkûm ediyorsunuz. Sonra neden eğitim sistemimiz bu kadar kötü? Neden acaba?
Öğretmenler üç beş soru ezberliyor öğretmen oluyor sonra öğrenciye suç atıyorlar. İlk önce öğretmen – bakın öğretmek fiilinden gelir – görevini yapsın ki öğrenci – bakın yine öğrenmek fiilinden gelir – daha sonra görevini yapsın. En basit örneği; benim İngilizce hocalarımdan bazıları KPSS derecesi vardı ama sınıf arkadaşlarımdan çoğu İngilizceyi bilmez. Demek ki neymiş üç beş soruyla öğretmen olunmuyormuş. Ben öğretmen olsam, o öğretemediğim her öğrenci yüzünden gözüme uyku girmezdi. Bakın tamam arkadaşlarımda da sorun vardı haklarını yemeyeyim ama asıl sorun öğretmen de.
Öğretmende de önce eğitim sisteminde. Adam daha düzgün Türkçe konuşamıyor iki kelimeyi bir araya getiremiyor ama İngilizce öğretmeye çalışıyoruz. Bana komik geliyor bu durum bilmem sizler nasıl görürsünüz durumu. Lakin sistem ne kadar berbat olursa olsun öğretmen adam akıllı öğretmense o düzgün bir nesil yetiştirmek için elinden geleni yapar.
Şimdi ben de dâhil birçok arkadaşım yok İngilizce kursuydu yok yurtdışı eğitimiydi bunlar için uğraşıyoruz. Maalesef bunlar olmadan size iş vermiyorlar. Ne saçma bir durum bu! Ülkemde Türkçenin anadil olduğu ülkemde İngilizce bilmeyene iş yok! Eskiden böylemiydi. Bilim adamları, âlimler, sanatkârlar ülkemizde yer almak için dilimizi öğrenmek için çırpınırken şimdi biz onların durumundayız.
Düşünün ülkemiz daha yeni kurulduğu o fakir halinde bile ne kadar bilim adamı başvurmuştu, Osmanlı zamanını söylemiyorum bile. Şunu da belirteyim bu çırpındığımız İngilizcenin kalesi diye tabir ettiğimiz Amerika’nın diplomatik anlamda kabul ettiği bir dil var o da TÜRKÇE! Açın, araştırın, bakın. Facebook’da onun bunun fotoğrafına yorum yapmayı beş dakika bırakında bunlara bakın birazda. Onu yapmayın demiyorum onu da yapın ama vaktinizi biraz da bunlara ayırın. Bu bilgiye çok rahat bir şekilde ulaşabilirsiniz. Gerektiğinde neleri neleri bulduğunuzu biliyorum. Amerika, diplomatik anlaşmalarda hep kendi dilini kullanmıştır ama Osmanlı ile yaptığı bir anlaşma vardır o anlaşmanın dili de Türkçedir. Arap harfleriyle yazılmıştır ama Türkçedir. Ayrıca biz buna Osmanlıca diyoruz. Türkçenin Arap harfleri ile yazılışı. Bazılarımız Osmanlıca bilenlere gerici gibi saçma sapan şeyler diyor. Şöyle bir örnek veriyim size. Dünya’nın belki de gelmiş geçmiş en büyük liderleri arasındaki Mustafa Kemal çok iyi Osmanlıca biliyordu. Halkımıza Latin harfleri çok kısa bir süre içerisinde öğretmesinin sebeplerinden biri gerçekten öğretmen olması daha sonrasında çok iyi Osmanlıca bilmesiydi.
Biz neden Mustafa Kemal’e Başöğretmen diyoruz hiç düşündünüz mü şıklar arasındaki öğretmenler? Gerçekten öğretmen olduğu için. Siz Mustafa Kemal’in yaptığının sadece bir parçasını yapın bize yeter ama yeter ki yapın. İşte bunu yaptığınız vakit Türkiye Süper güç olacaktır.